Doç.Dr Nurettin Akçakale
Köşe Yazarı
Doç.Dr Nurettin Akçakale
 

EKMEK

Dünyada tarımın ilk kez yapıldığı, buğdayın ilk ekildiği ve ekmek haline getirildiği bir coğrafyada yaşıyoruz. Ekmek kelimesi; Osmanlıca “epmek‎, ötmek” ‎kelimelerinden evrilerek günümüzde kullanılan halini almıştır. Ekin, ekim, kelimeleri ile de aynı köktendir. Ekmeğin tarihçesi; insanların bundan yaklaşık 10 bin yıl önce arpa, buğday ve çavdar gibi hububatları taşların arasında ufaladıktan sonra su ile hamur haline getirmeleri ve bir yassı taş üzerine yayarak ateşte pişirdiği günlere kadar uzanır. Yazılı kaynaklarda buğday tarımının ilk yapıldığı yerin Şanlıurfa olduğu, ekmekçilik mesleğinin ve mayalı ekmeğin kaynağının ise Eski Mısır olduğu ifade edilmektedir. Mısırlıların ihtiyaç fazlası hububatlarını Romalılara ihraç etmeleri ile Yunanlılar ve dolayısı ile Avrupalılar ekmekçiliği Mısırlılardan öğrenmiş oldular. Ekmeğin bir kıtadan diğerine şekli değişse de tüm dünya da her gün tüketilen gıdaların başında gelmektedir. Hayatımız boyunca ekmeği kutsal bilen ve beslenmek için onunla yetinen bir nesil olduk. Kuru bir tandır ekmeği veya sele ekmeği ile doydu karnımız. Çoğu zaman yerken acı soğan bile aklımıza gelmedi. Dünyada ilk verilen kavga “Ekmek Kavgası” olsa gerek… Yerde bulduğumuz ekmeği öpüp alnımıza koyduktan sonra yükseğe koymayı ibadet belledik. Bir ekmek kapısı buldu isek şükrettik. Çoğu zaman ekmeğimizden edildik suçsuz yere… En kutsal mücadelelerimize “Ekmek Mücadelesi” adını verdik. Hepimiz çocukken ekmek üzerine yüzlerce kez yemin ettik. Yeri geldi itildik kakıldık ama “Ekmek Davası” dedik, sustuk ve sabrettik. Anadolu’da “Nankör” terimi ile “Tuz ekmek hakkı için” terimi çok kullanılır. Nankör; nan ve kur kelimelerinin birleşiminden türetilmiş bir kelimedir. Nan yani ekmek ve kur görmeyen, kör kelimelerinin birleşimidir. Tuz ekmek hakkına gelince; nan ekmek, nemek (namak) yani tuz demek.  “nân u nemek” (tuz – ekmek) ise;  aynı sofraya oturma, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişlik, sofra paylaşmak dolayısı ile sır paylaşmak anlamlarına gelmektedir. Nankör ise; gördüğü iyiliği unutan, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişliği yani “tuz ekmek hakkını” unutan, ihanet eden veya bilmeyen demektir. Aynı sofradan yenilen ‘tuz ve ekmek’, artık aradaki dostluğun bir nişanesi ve bu dostluğun bozulmaması için içilen bir ant halidir. Anadolu’da özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde halen birçok aşiret özellikle aralarındaki kan davalarının sona erdirmede “ekmek ve tuz” üzerine yemin ederler. Osmanlı Akıncıları; savaşa giderken Kur’an’a, kılıca, tuza ve ekmeğe el vurarak yemin edermiş. Ne bileyim belki de Ramazan Orucu tutanların açlığına tercüman olmak için veya kendi açlığıma istinaden aklıma EKMEK ile ilgili bu yazıyı yazmak geldi:)))) Bu arada merhum Hasan Hüseyin Korkmazgil’in aşağıdaki şiiri kadar ekmeği güzel anlatan bir şiir var mı bilmiyorum? ben işçi çocuğuyum evladım demiryolu atölyesi işçilerinden emekli Şükrü’nün oğluyum ekmekle doydu karnım ekmekle avutuldum ekmekle korkutuldum sen sofraya havyar da koysan kuzu kızartması da önce ekmeğe varır elim çilemin adı benim ekmek kavgası Mahatma Gandhi; “Çalışmak ekmek, tembellik kıtlık getirir.” demekte. Kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin daim olduğu bir Ramazan ayı olsun İnşallah…
Ekleme Tarihi: 17 Mart 2024 - Pazar
Doç.Dr Nurettin Akçakale

EKMEK

Dünyada tarımın ilk kez yapıldığı, buğdayın ilk ekildiği ve ekmek haline getirildiği bir coğrafyada yaşıyoruz.

Ekmek kelimesi; Osmanlıca “epmek‎, ötmek” ‎kelimelerinden evrilerek günümüzde kullanılan halini almıştır. Ekin, ekim, kelimeleri ile de aynı köktendir.

Ekmeğin tarihçesi; insanların bundan yaklaşık 10 bin yıl önce arpa, buğday ve çavdar gibi hububatları taşların arasında ufaladıktan sonra su ile hamur haline getirmeleri ve bir yassı taş üzerine yayarak ateşte pişirdiği günlere kadar uzanır.

Yazılı kaynaklarda buğday tarımının ilk yapıldığı yerin Şanlıurfa olduğu, ekmekçilik mesleğinin ve mayalı ekmeğin kaynağının ise Eski Mısır olduğu ifade edilmektedir.

Mısırlıların ihtiyaç fazlası hububatlarını Romalılara ihraç etmeleri ile Yunanlılar ve dolayısı ile Avrupalılar ekmekçiliği Mısırlılardan öğrenmiş oldular.

Ekmeğin bir kıtadan diğerine şekli değişse de tüm dünya da her gün tüketilen gıdaların başında gelmektedir.

Hayatımız boyunca ekmeği kutsal bilen ve beslenmek için onunla yetinen bir nesil olduk.

Kuru bir tandır ekmeği veya sele ekmeği ile doydu karnımız. Çoğu zaman yerken acı soğan bile aklımıza gelmedi.

Dünyada ilk verilen kavga “Ekmek Kavgası” olsa gerek…

Yerde bulduğumuz ekmeği öpüp alnımıza koyduktan sonra yükseğe koymayı ibadet belledik.

Bir ekmek kapısı buldu isek şükrettik.

Çoğu zaman ekmeğimizden edildik suçsuz yere…

En kutsal mücadelelerimize “Ekmek Mücadelesi” adını verdik.

Hepimiz çocukken ekmek üzerine yüzlerce kez yemin ettik.

Yeri geldi itildik kakıldık ama “Ekmek Davası” dedik, sustuk ve sabrettik.

Anadolu’da “Nankör” terimi ile “Tuz ekmek hakkı için” terimi çok kullanılır.

Nankör; nan ve kur kelimelerinin birleşiminden türetilmiş bir kelimedir. Nan yani ekmek ve kur görmeyen, kör kelimelerinin birleşimidir.

Tuz ekmek hakkına gelince; nan ekmek, nemek (namak) yani tuz demek.  “nân u nemek” (tuz – ekmek) ise;  aynı sofraya oturma, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişlik, sofra paylaşmak dolayısı ile sır paylaşmak anlamlarına gelmektedir.

Nankör ise; gördüğü iyiliği unutan, aynı sofrada birlikte yenilmiş içilmişliği yani “tuz ekmek hakkını” unutan, ihanet eden veya bilmeyen demektir.

Aynı sofradan yenilen ‘tuz ve ekmek’, artık aradaki dostluğun bir nişanesi ve bu dostluğun bozulmaması için içilen bir ant halidir.

Anadolu’da özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde halen birçok aşiret özellikle aralarındaki kan davalarının sona erdirmede “ekmek ve tuz” üzerine yemin ederler.

Osmanlı Akıncıları; savaşa giderken Kur’an’a, kılıca, tuza ve ekmeğe el vurarak yemin edermiş.

Ne bileyim belki de Ramazan Orucu tutanların açlığına tercüman olmak için veya kendi açlığıma istinaden aklıma EKMEK ile ilgili bu yazıyı yazmak geldi:))))

Bu arada merhum Hasan Hüseyin Korkmazgil’in aşağıdaki şiiri kadar ekmeği güzel anlatan bir şiir var mı bilmiyorum?

ben işçi çocuğuyum evladım

demiryolu atölyesi işçilerinden

emekli Şükrü’nün oğluyum

ekmekle doydu karnım

ekmekle avutuldum

ekmekle korkutuldum

sen sofraya havyar da koysan kuzu kızartması da

önce ekmeğe varır elim

çilemin adı benim

ekmek kavgası

Mahatma Gandhi; “Çalışmak ekmek, tembellik kıtlık getirir.” demekte.

Kardeşliğimizin, birlik ve beraberliğimizin daim olduğu bir Ramazan ayı olsun İnşallah…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yuzyilgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.