Mehmet Nuri Yardım
Köşe Yazarı
Mehmet Nuri Yardım
 

VEDA VE VEFA

Yutkunarak ve nemli gözlerle kaleme alınan satırlar bunlar. Zira çok sevdiğim bir büyüğümün sonsuzluk âlemine yürüyüşünden, ağabeyim Üstün İnanç’ın vedaından bahsedeceğim. Milat okuyucuları bu isme aşina. Sohbetlerinden, eserlerinden çok söz ettim. Ama bu yazı farklı. Zira dünya misafirhanesinden ebedî âleme gidişinin hikâyesidir bu. 40 yıllık bir ünsiyetin kalbe yerleşen izleri elbette derin olur. Ayrılık bundan zor, hicran bunun için ağır! Merhum Ergun Göze ile Tercüman’da beraberken Üstün Bey’le de tanıştım. İsmen biliyordum, sonra sohbetlerini dinledim. “Büyük Doğucu” ve “Marmaratör”dü. Yüzlerce sohbetini bıkmadan usanmadan dinlemek fakire nasip oldu. Onlarca toplantımızın iyi hatibiydi. Yüreklere candan sesleniyordu. Altı seçkin romanını, senaryolarını ve tiyatro eserlerini Mihrabad Yayınları’nda kitaplaştırdık. Eserlerinin külliyat olarak neşredilmesine sevinmişti. Oysa kalemiyle yayınevimizi taçlandırmıştı. Baş eseri, Yalnız Değilsiniz. O ne muhteşem romandır, okuyan bilir. 28 Şubat Zulmü’ne karşı direnişin hikâyesi… İnançları yüzünden eziyet gören başörtülü kızlarımızın destansı mücadelesini yazmıştı. Mesut Uçakan filmini yapınca büyük ses getirmişti. Romanın 32. baskısını yapmıştık. Hakiki bir aydındı. Baskılara, zulümlere, darbelere karşı duran yiğit bir münevverdi. Her hafta telefonla arardım, konuşurduk. İsrail terör örgütünün Gazze’de uyguladığı soykırıma hepimiz gibi o da çok üzülüyordu. Sağlığı elverseydi, o masum bebeklerin ve çocukların kanlı dramını yazacak ve onlara da “Yalnız Değilsiniz” diyecekti.  Merhabası sağlam, dostluğu kaviydi. Gürbüz Azak ile yarım asrı aşan dostluğu aynı tazelikle korudular. Sevdiklerine hasbi, içten, kalbi, samimi ve riyadan uzak bir kardeşlik hissiyle bağlıydı. Bâbıâli semtini vefa yurduna dönüştürenlerdendi. Dava arkadaşlarını hiç bırakmadı. Dünküleri unutmadı, bugünküleri ihmal etmedi. Vefat haberlerini aldığında gözleri yaşarırdı. Civanmertti, mahallenin ‘koruyucu ağabeyi’ydi. Milletine bağlı, dinine devletine saygılı, bayrağına âşıktı.  Hoşsohbetti. Bulunduğu mekânda kendisini mutlaka dinletirdi. Maziye dalar, eskileri taze heyecanla yâd ederdi. Birçok öğrencim onu tanıma bahtiyarlığına erişti, eserlerini okudu. Kadim dostlarına sahip çıktığı gibi gençlere de edebiyat ve yazı vadisinde yol yordam gösterirdi. Gençleri azarlayan değil, teşvik eden bir mizaca sahipti. Kitap fuarlarına birlikte giderdik. Keyifli yol hatıralarımız vardır. Türkiye’deki müspet gelişmelere seviniyordu. Ülkemizin Türk dünyasıyla ve İslam âlemiyle bağlarını güçlendirmesi, onu bahtiyar ediyordu. Güçlü Türkiye’nin yeni yüzyılda lider olacağına inanıyordu. Bunu sağlayan siyasi iradeye de büyük sevgisi vardı. Bir toplantıda Cumhurbaşkanımızı haksızca eleştirmeye yeltenen bir densize, “Bre, sen ne dersin! O bizim Bilge Kağan’ımızdır!” diye haykırmıştı. O, bütün nesillerin eserlerini okuması gereken mükemmel bir yazardır. Yerli ve millîdir. Türk edebiyatının son yıllardaki mümtaz simasıdır. Türkçeyi eserlerinde en güzel şekilde kullanıyordu. Haza bir ‘İstanbul Beyefendisi’ydi. Romanlarında ve tiyatro eserlerinde, akıcı bir dil ve sağlam üslup dikkati çeker. Üniversitelerimizde eserleri ve edebiyatımızdaki yeri hakkında yeni tezler yaptırılmalıdır. Üstün İnanç, dostlarından tebessümünü esirgemez, ama bu aziz milletin değerlerine düşman olanlara da dişlerini göstermekten çekinmezdi. İstiklal Harbi’nin meşhur paşalarından Kâzım İnanç’ın yeğeniydi. Nezaketi ile maruftu lakin öfkelendiğinde ‘Eski İstanbul Kabadayı’larını aratmazdı. Böyle bir ‘efelik’ yönüne bir gün yakından şahit oldum. Rint adamdı. İstanbul Kızıltoprak’lıydı ama hayatının bir dönemini Ege’de geçirdiği için ‘zeybek’lere muhabbeti de vardı. Fatih Çırçır’da oturdu. Komşuyduk. Ezelî Fatihlilerdendi. Onu alırken ve eve teslim ederken muhterem eşi ve kıymetli oğlu Ertuğrul’un ihtimamı görülmeye değerdi. Mahviyetkâr bir sanatkâr, modern bir derviş, kalender ve çelebi adamdı. Meşhur sözü: “Halk bir orman. Ormana gir, dolaş, fakat elinde balta olmasın.” Yaşamak kadar ölüm de hak. Hepimiz önünde sonunda fani dünyaya, sevdiklerimize veda edeceğiz. Nitekim Üstün ağabey de dün hepimizi hüzünlere sürükleyerek Fatih’ten ebedî istirahatgâhı Eyüpsultan’a taşındı. Şimdi görev zamanı! Uzun zamandır bende bekleyen ama Fatih Belediyesi’ne ulaştıramadığım kültür sanat projelerimden biri de yazarımız hakkındaydı. Vaktidir, söylemem lazım. Başkanımız Mehmet Ergün Turan, ilçede açtığı 15 kütüphane ile tanınıyor. Yeni açılacak ilk kütüphaneye “Üstün İnanç Kütüphanesi” adını vermek kadirşinaslık olacaktır. Çocuklarımıza bu halis yazarın öz romanlarını okutmalıyız. Değerlerimize sahip çıkanlar var olsun. Üstün İnanç emaneti teslim edip gitti. Ardından hayırlı hizmetler bıraktı. Temiz ruhuna rahmet diliyorum. Mekânı cennet, menzili mübarek olsun. (Milat Gazetesi, 14 Şubat 2024)   EYÜPSULTAN’A EMANET Aziz Eyüpsultanlılar! Bugün Mihmandar-ı Nebi’ye komşu, has bir mümini size getirdik. Kıymetlimizdi. Gözyaşlarımızı silenimizdi. Bizi hiç yalnız bırakmayan ağabeyimizdi. Onu unutmayasınız sakın, hoş tutasınız. O ismiyle müsemmaydı. “Üstün” bir “İnanç” sahibiydi. Milletine âşık, ümmetine sevdalıydı. Amel defteri her daim açık ola! Kabrine nurlar dola! Kitapları okundukça üstüne rahmet yağa!    YAZARIMIZIN ŞEFKAT VE MERHAMETİ Rahmetli yazarımızın oyunlarından ve senaryolarından meydana gelen Tiyatro Eserlerim kitabı matbaadan Mihrabad Yayınları’na henüz gelmişti. Her yeni eseri çıktığı gibi Üstün ağabeyimizin bu eserinden de yanıma bir miktar almış ve Bâbıâli’den Fatih Çırçır’a gelmiştim. Eve varıp her zamanki gibi konukseverliğiyle karşılaştığım Üstün ağabey, oldukça neşeliydi. Kitabı görünce daha çok sevinmişti. Bu arada evde dolaşan bir kedi dikkatimi çekmişti. Beyaz, mavi gözlü sevimli bir can dostu… Hayretle, “Ağabey kedi beslediğinizi bilmiyordum. Ne güzel! Bizim de Lokum var malumunuz. Aslında her eve bir kedi lazım. Adı ne, bu güzelin?” diye sorunca “Gözleri mavi renkte olduğu için Maviş adını verdik.” demiş ve ilave etmişti: “Aslında o bizi buldu. Bir gün hanımla evde otururken kapının önünde bir ses duyduk. Kapıyı açtım, baktım bu sevimli mahlûk. Gelmiş, bizden vakarla içeri buyur etmemizi bekliyor. Eh ne yapalım, ‘Tanrı Misafiri’ deyip içeri aldık. Giriş o giriş. Bir daha da bizi bırakmadı. Bu mübarekler çok vefalı.” O gün hakiki büyük yazarların aynı zamanda inanılmaz bir şefkat ve merhamet hissine sahibi olduklarına bir daha inandım. Ben de, “Ne güzel, iki evladınız vardı, Cenabı Allah üçüncüsünü nasip etti. Bizim de öyle. Artık üçer çocuğumuz var.” demiştim. Tebessüm etmiş, sonra da eseri incelemeye başlamıştı. Dün Eyüpsultan sırtlarında ebediyete uğurladığımız Üstün İnanç büyüğümüzün bu yönünü de unutmamalı… (14 Şubat 2024)   MERHUM ESAT COŞAN’DAN TAVSİYELER “Az uyuyup çok çalışın, ilmî çalışmalara önem; bilgi ve uzmanlara kulak verin.” “Cehalet felâkettir, amelsiz ilim ise vebal! Silkinelim, atalet ve cehaleti yenelim.” “Hakkı istemeli, gerçeği aramalı, onu sevmeli ve saymalı.” “Gülün dikenine değil, kokusuna ve rengine bakın.”  
Ekleme Tarihi: 17 Şubat 2024 - Cumartesi
Mehmet Nuri Yardım

VEDA VE VEFA

Yutkunarak ve nemli gözlerle kaleme alınan satırlar bunlar. Zira çok sevdiğim bir büyüğümün sonsuzluk âlemine yürüyüşünden, ağabeyim Üstün İnanç’ın vedaından bahsedeceğim. Milat okuyucuları bu isme aşina. Sohbetlerinden, eserlerinden çok söz ettim. Ama bu yazı farklı. Zira dünya misafirhanesinden ebedî âleme gidişinin hikâyesidir bu.
40 yıllık bir ünsiyetin kalbe yerleşen izleri elbette derin olur. Ayrılık bundan zor, hicran bunun için ağır! Merhum Ergun Göze ile Tercüman’da beraberken Üstün Bey’le de tanıştım. İsmen biliyordum, sonra sohbetlerini dinledim. “Büyük Doğucu” ve “Marmaratör”dü. Yüzlerce sohbetini bıkmadan usanmadan dinlemek fakire nasip oldu. Onlarca toplantımızın iyi hatibiydi. Yüreklere candan sesleniyordu.
Altı seçkin romanını, senaryolarını ve tiyatro eserlerini Mihrabad Yayınları’nda kitaplaştırdık. Eserlerinin külliyat olarak neşredilmesine sevinmişti. Oysa kalemiyle yayınevimizi taçlandırmıştı. Baş eseri, Yalnız Değilsiniz. O ne muhteşem romandır, okuyan bilir. 28 Şubat Zulmü’ne karşı direnişin hikâyesi… İnançları yüzünden eziyet gören başörtülü kızlarımızın destansı mücadelesini yazmıştı. Mesut Uçakan filmini yapınca büyük ses getirmişti. Romanın 32. baskısını yapmıştık.
Hakiki bir aydındı. Baskılara, zulümlere, darbelere karşı duran yiğit bir münevverdi. Her hafta telefonla arardım, konuşurduk. İsrail terör örgütünün Gazze’de uyguladığı soykırıma hepimiz gibi o da çok üzülüyordu. Sağlığı elverseydi, o masum bebeklerin ve çocukların kanlı dramını yazacak ve onlara da “Yalnız Değilsiniz” diyecekti. 
Merhabası sağlam, dostluğu kaviydi. Gürbüz Azak ile yarım asrı aşan dostluğu aynı tazelikle korudular. Sevdiklerine hasbi, içten, kalbi, samimi ve riyadan uzak bir kardeşlik hissiyle bağlıydı. Bâbıâli semtini vefa yurduna dönüştürenlerdendi. Dava arkadaşlarını hiç bırakmadı. Dünküleri unutmadı, bugünküleri ihmal etmedi. Vefat haberlerini aldığında gözleri yaşarırdı. Civanmertti, mahallenin ‘koruyucu ağabeyi’ydi. Milletine bağlı, dinine devletine saygılı, bayrağına âşıktı. 
Hoşsohbetti. Bulunduğu mekânda kendisini mutlaka dinletirdi. Maziye dalar, eskileri taze heyecanla yâd ederdi. Birçok öğrencim onu tanıma bahtiyarlığına erişti, eserlerini okudu. Kadim dostlarına sahip çıktığı gibi gençlere de edebiyat ve yazı vadisinde yol yordam gösterirdi. Gençleri azarlayan değil, teşvik eden bir mizaca sahipti. Kitap fuarlarına birlikte giderdik. Keyifli yol hatıralarımız vardır.
Türkiye’deki müspet gelişmelere seviniyordu. Ülkemizin Türk dünyasıyla ve İslam âlemiyle bağlarını güçlendirmesi, onu bahtiyar ediyordu. Güçlü Türkiye’nin yeni yüzyılda lider olacağına inanıyordu. Bunu sağlayan siyasi iradeye de büyük sevgisi vardı. Bir toplantıda Cumhurbaşkanımızı haksızca eleştirmeye yeltenen bir densize, “Bre, sen ne dersin! O bizim Bilge Kağan’ımızdır!” diye haykırmıştı.
O, bütün nesillerin eserlerini okuması gereken mükemmel bir yazardır. Yerli ve millîdir. Türk edebiyatının son yıllardaki mümtaz simasıdır. Türkçeyi eserlerinde en güzel şekilde kullanıyordu. Haza bir ‘İstanbul Beyefendisi’ydi. Romanlarında ve tiyatro eserlerinde, akıcı bir dil ve sağlam üslup dikkati çeker. Üniversitelerimizde eserleri ve edebiyatımızdaki yeri hakkında yeni tezler yaptırılmalıdır.
Üstün İnanç, dostlarından tebessümünü esirgemez, ama bu aziz milletin değerlerine düşman olanlara da dişlerini göstermekten çekinmezdi. İstiklal Harbi’nin meşhur paşalarından Kâzım İnanç’ın yeğeniydi. Nezaketi ile maruftu lakin öfkelendiğinde ‘Eski İstanbul Kabadayı’larını aratmazdı. Böyle bir ‘efelik’ yönüne bir gün yakından şahit oldum. Rint adamdı. İstanbul Kızıltoprak’lıydı ama hayatının bir dönemini Ege’de geçirdiği için ‘zeybek’lere muhabbeti de vardı.
Fatih Çırçır’da oturdu. Komşuyduk. Ezelî Fatihlilerdendi. Onu alırken ve eve teslim ederken muhterem eşi ve kıymetli oğlu Ertuğrul’un ihtimamı görülmeye değerdi. Mahviyetkâr bir sanatkâr, modern bir derviş, kalender ve çelebi adamdı. Meşhur sözü: “Halk bir orman. Ormana gir, dolaş, fakat elinde balta olmasın.” Yaşamak kadar ölüm de hak. Hepimiz önünde sonunda fani dünyaya, sevdiklerimize veda edeceğiz. Nitekim Üstün ağabey de dün hepimizi hüzünlere sürükleyerek Fatih’ten ebedî istirahatgâhı Eyüpsultan’a taşındı.
Şimdi görev zamanı! Uzun zamandır bende bekleyen ama Fatih Belediyesi’ne ulaştıramadığım kültür sanat projelerimden biri de yazarımız hakkındaydı. Vaktidir, söylemem lazım. Başkanımız Mehmet Ergün Turan, ilçede açtığı 15 kütüphane ile tanınıyor. Yeni açılacak ilk kütüphaneye “Üstün İnanç Kütüphanesi” adını vermek kadirşinaslık olacaktır. Çocuklarımıza bu halis yazarın öz romanlarını okutmalıyız. Değerlerimize sahip çıkanlar var olsun. Üstün İnanç emaneti teslim edip gitti. Ardından hayırlı hizmetler bıraktı. Temiz ruhuna rahmet diliyorum. Mekânı cennet, menzili mübarek olsun.
(Milat Gazetesi, 14 Şubat 2024)
 
EYÜPSULTAN’A EMANET
Aziz Eyüpsultanlılar! Bugün Mihmandar-ı Nebi’ye komşu, has bir mümini size getirdik. Kıymetlimizdi. Gözyaşlarımızı silenimizdi. Bizi hiç yalnız bırakmayan ağabeyimizdi. Onu unutmayasınız sakın, hoş tutasınız. O ismiyle müsemmaydı. “Üstün” bir “İnanç” sahibiydi. Milletine âşık, ümmetine sevdalıydı. Amel defteri her daim açık ola! Kabrine nurlar dola! Kitapları okundukça üstüne rahmet yağa! 
 
YAZARIMIZIN ŞEFKAT VE MERHAMETİ
Rahmetli yazarımızın oyunlarından ve senaryolarından meydana gelen Tiyatro Eserlerim kitabı matbaadan Mihrabad Yayınları’na henüz gelmişti. Her yeni eseri çıktığı gibi Üstün ağabeyimizin bu eserinden de yanıma bir miktar almış ve Bâbıâli’den Fatih Çırçır’a gelmiştim. Eve varıp her zamanki gibi konukseverliğiyle karşılaştığım Üstün ağabey, oldukça neşeliydi. Kitabı görünce daha çok sevinmişti. Bu arada evde dolaşan bir kedi dikkatimi çekmişti. Beyaz, mavi gözlü sevimli bir can dostu… Hayretle, “Ağabey kedi beslediğinizi bilmiyordum. Ne güzel! Bizim de Lokum var malumunuz. Aslında her eve bir kedi lazım. Adı ne, bu güzelin?” diye sorunca “Gözleri mavi renkte olduğu için Maviş adını verdik.” demiş ve ilave etmişti: “Aslında o bizi buldu. Bir gün hanımla evde otururken kapının önünde bir ses duyduk. Kapıyı açtım, baktım bu sevimli mahlûk. Gelmiş, bizden vakarla içeri buyur etmemizi bekliyor. Eh ne yapalım, ‘Tanrı Misafiri’ deyip içeri aldık. Giriş o giriş. Bir daha da bizi bırakmadı. Bu mübarekler çok vefalı.” O gün hakiki büyük yazarların aynı zamanda inanılmaz bir şefkat ve merhamet hissine sahibi olduklarına bir daha inandım. Ben de, “Ne güzel, iki evladınız vardı, Cenabı Allah üçüncüsünü nasip etti. Bizim de öyle. Artık üçer çocuğumuz var.” demiştim. Tebessüm etmiş, sonra da eseri incelemeye başlamıştı. Dün Eyüpsultan sırtlarında ebediyete uğurladığımız Üstün İnanç büyüğümüzün bu yönünü de unutmamalı… (14 Şubat 2024)
 
MERHUM ESAT COŞAN’DAN TAVSİYELER
“Az uyuyup çok çalışın, ilmî çalışmalara önem; bilgi ve uzmanlara kulak verin.”
“Cehalet felâkettir, amelsiz ilim ise vebal! Silkinelim, atalet ve cehaleti yenelim.”
“Hakkı istemeli, gerçeği aramalı, onu sevmeli ve saymalı.”
“Gülün dikenine değil, kokusuna ve rengine bakın.”
 
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yuzyilgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.