Kıymetli dostlar, kısa bir aradan sonra yeniden gönül coğrafyanızın misafiri olarak gönül kapınızı tıklatıyorum. Her zaman ki misafirperverliğinizin güvencesi ve samimiyeti ile zamanı birlikte geçirmek üzere gelişimi kabul buyurun. Birlikte duygu ve dağarcığımızdaki bilgileri tozlardan arındırarak özümüze dönüş yollarımızı temizle gayretinde olmak umuduyla...
Paylaştığımız bu satırları okudukça aslında bildiğimiz fakat farkında olmadığımız davranışları fark edeceğiz. İnsan olarak geldiğimiz şu fani dünyada, insanca yaşayabilmek ve insan olarak yaradana emaneti teslim edbilmek için özümüzdeki saf benliğe ulaşmak gerekir. Sizlerinde duasıyla iç yolculuğumuzda özümüze kavuşmanın arayışı sürüyor. Gönlümüze çarpan ip uçlarıyla kalemin bize yansıyanlarını aktarmaya çalıştım. Yazımızın son safhaları olan özümüze dönüş yolculuğu, bizi nereye ulaştıracaktır, birlikte göreceğiz. Aydınlık ve huzurlu bir kalbin kapılarını açabilmek için, anahtarı bulabilmek, bazı ipuçlarını yakalayabilmenin gayreti içerisinde, gönlümüzden kaleme yansıyan bu satırlarla gözlerinizde kalbinizde misafir oluyorum. Umuyorum ki, sizler daha erken kapıyı açan sırlara erişenlerden olursunuz. Keyifli okumlar diler, dua beklerim
Fıtratın Yeninden İnşası: Dua, Hamd ve Şükür ile Kulluk Bilincinde Olmak
Günümüz insanı, dünyevileşmenin etkisiyle iç huzurunu kaybetmekte, ruh dünyasında derin boşluklar yaşamaktadır. Hayat, insana hem nimetler hem de imtihanlar sunar. Ancak insan, çoğu zaman şükretmek ve sabretmek yerine şikâyet etmeyi tercih etmektedir. Bu tutum, hem bireyleri hem de toplumları Allah ile olan bağlarından uzaklaştırmaktadır. Oysa insan, kendi iç muhasebesini yaparak şu soruyu kendine sormalıdır: "Ben neden huzursuzum?"
İnsanın fıtratı, Rabbiyle irtibat kurmaya muhtaçtır. Fıtratın yeniden inşası, insanın özüne yani yaratılışındaki saf ve bozulmamış hale geri dönmesiyle ilgilidir. Bu dönüşün en temel adımı duadır. Dua, insanın haddini bilmesini sağlar. Modern dünyanın kibri içinde kendini her şeye muktedir sanan insan, dua ile kendi acziyetini fark eder ve Allah’a teslim olmayı öğrenir. Bu yüzden dua, fıtratın yeniden inşasında bir başlangıç noktasıdır.
Hamd, yalnızca bir söz değil, bir bilinç hâlidir. Allah’ı tanımak, O’nun verdiği nimetleri görmek ve her hâlükârda O’nu övmek, insanın fıtratını korumasına yardımcı olur. İnsan, kendisini yaratan Rabbi’ni unuttuğunda fıtratını da unutur. Oysa hamd bilincini hayatına yerleştiren kişi, savrulmalardan korunur ve özüne daha sağlam tutunur.
Şükür, insanın hayatındaki nimetleri fark etmesini, israf kültürüne kapılmamasını ve kanaatkâr olmasını sağlar. Günümüz insanı, şükretmeyi unuttuğu için sürekli eksiklik hissediyor ve doyumsuzlaşıyor. Oysa fıtratın asli hâli, elindekini bilmek, rıza göstermek ve tatmin olmaktır. Şükreden insan, sahip olduklarını anlamlandırarak özüne dönüş yolculuğuna başlar.
Ancak dua, hamd ve şükür yalnızca sözde kalmamalıdır; hayatın her alanına yansıtılmalıdır. Kulluk bilinci, namazla, ahlakla, sadakatle, adaletle ve merhametle tamamlanmalıdır. İnsan, Allah’a bağlı kaldıkça özüne dönebilir; ruhundaki boşlukları ancak O’na yönelerek doldurabilir.
Vicdanın Dirilişi: Ahlaki Değerleri Yeniden Kazanmak
Manevi ve ahlaki değerlerin yeniden kazanılması, insanı insan yapan yaratılışın hikmet ve sırrını aramak, kendi öz benliliğini yeniden bulma konusunda önemli bir adımdır.
Yaşadığımız çağda, ahlaki değerlerin zayıflamasıyla birlikte insanın öz benliğinden uzaklaştığını ve bu durumun toplumsal hayatta derin yaralar açtığını gözlemliyoruz. İnsanlıktan uzak, bencilce ve merhametten yoksun davranışlar artık olağan hale geldi. Özellikle günlük hayatımızda sıkça karşılaştığımız olaylar, bu ahlaki erozyonun ne denli vahim boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Hayatın akışı içinde bir yerden bir yere seyahatiniz veya çalışmak üzere iş yerine ulaşmadaki günlük yaşamımızın önemli bir parçası olan trafikle karşılaşıyoruz. Ancak, trafikte karşılaştığımız bazı olumsuz davranışlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ciddi sorunlara yol açmaktadır.
Her gün karşılaştığımız trafik magandalığı ahlaki değerlerden uzaklaşmış insanın davranışını sergilemektedir. Trafik magandalığı, sürücüleri, yaptıkları davranışla diğer yol kullanıcılarının güvenliğini tehlikeye atmaktadır. Trafikte, birçok kişi başkalarının haklarını gasp ederek yolları kendi mülküymüş gibi kullanmaktadır. Kendi önceliğini dayatmaya çalışmakta, kuralları hiçe saymaktadır. Ahlaki kurallardan yoksun davranışlar sergileyen insanın, küçük bir yol verme meselesi, kendisinde öfke patlamalarına ve şiddete dönüşmektedir. Park yeri yüzünden çıkan tartışmaların ölümle sonuçlanması, insanın değerlerinden koptuğunda ne denli acımasızlaşabileceğinin bir göstergesidir.
Benzer şekilde, insanlar kendi ihtiyaçlarını karşılamak uğruna başkalarının haklarını çiğnemekten çekinmiyor. Sıra beklerken önceliği hiçe saymak, alışverişte başkalarını düşünmeden hareket etmek, her şeyin kendisi için var olduğu düşüncesine kapılmak gibi tutumlar, ahlaki çöküşün bir yansımasıdır.
İnsan, yaratılış itibarıyla iyiliğe ve adalete meyillidir. Vicdan, merhamet, adalet ve empati gibi değerler insanı insan yapan özelliklerdir. Ne var ki, bireysel ve toplumsal yozlaşma bu değerleri silikleştirerek yerini bencilliğe, hırsa ve adaletsizliğe bırakmıştır.
İnsanın özüne dönüşü, ahlaki ve manevi değerleri yeniden kazanmasıyla mümkündür. Merhameti, adaleti, hakkaniyeti ve sabrı kuşanan bir insan, yalnızca kendisine değil, topluma da huzur ve güven getirir. Ahlak, insanın iç dünyasında kök saldığında, dış dünyaya da güzellik olarak yansır. Bu nedenle, yeniden ahlaki değerlere sarılmak, vicdan muhasebesi yapmak ve insanı insan yapan meziyetleri canlandırmak her bireyin sorumluluğudur.
Gerçek huzur, bencil arzuların peşinde koşmakta değil, iyiliği ve adaleti gözeten bir hayat sürmekte saklıdır. Bu dönüşüm, bireysel olarak başladığında toplumun genel yapısını da değiştirecek ve insanı yeniden özüne döndürecektir.
İnsanlığın Unuttuğu Hazineler; Haya ve Erdem
Günümüz dünyasında, insanın özüne dönüşü giderek daha fazla arzulanan bir kavram haline gelmiştir. Bu dönüşüm süreci, yalnızca bireyin içsel huzurunu ve yaşam amacını bulması açısından değil, aynı zamanda toplumsal barış ve adaletin sağlanması açısından da büyük önem taşır. Ancak, özüne dönüş sadece bireysel bir içsel yolculuk değil, aynı zamanda haya sahibi ve erdemli bir insan olmayı da gerektirir.
Haya sahibi olmak, insanın kendine, Rabbine ve topluma karşı sorumluluk bilinciyle hareket etmesini sağlar. Haya, sadece utanma duygusu değil, aynı zamanda insanın ahlaki değerlerini koruma çabasıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.), "Her dinin bir temel ahlakı vardır. İslam’ın temel ahlakı hayadır." buyurarak bu kavramın ne denli önemli olduğunu vurgulamıştır. Haya, imanın bir parçasıdır; dolayısıyla haya sahibi olmak, imanlı ve erdemli bir yaşam sürmenin temelidir.
Erdemli bir insan olmak, öncelikle bireysel değerlerin yeniden kazanılmasıyla başlar. Bu değerler arasında dürüstlük, adalet, sevgi, saygı ve merhamet gibi insani meziyetler bulunur. Bu erdemleri hayatına yerleştiren bir birey, hem kendi iç dünyasında huzur bulur hem de çevresine olumlu bir etki bırakır. İç dünyasında huzuru yakalayan insan, bireysel mutluluğunu artırırken toplumsal barışa da katkı sağlar.
Ancak bireysel değerlerin yanı sıra, toplumsal değerlere bağlı kalmak da büyük önem taşır. Toplumun kültürel ve ahlaki yapısını koruyan en kıymetli değerlerden biri hayadır. Haya, sadece bireysel ahlakı değil, aynı zamanda toplumsal huzuru da sağlayan bir prensiptir. Haya duygusunu kaybeden toplumlar, zamanla vicdan ve adalet bilincini de yitirir.
Erdemli insan, iyiliği yaymaya ve haksızlıkla mücadele etmeye gayret gösteren insandır. Kendi iç dünyasında ahlaki değerlere sarılarak, çevresine de bu değerleri aşılayan kişi, toplumun dönüşümüne katkıda bulunur. Çünkü özüne dönüş, sadece bireysel bir kazanım değil, aynı zamanda toplumsal bir iyileşmenin de temelidir.
Sonuç olarak, haya sahibi ve erdemli bir insan olmak, insanın özüne dönüş yolculuğunda en önemli adımlardan biridir. Bu değerler, insanın hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmasına vesile olur. Gerçek huzur ve mutluluk, ancak bu erdemleri benimseyen bireylerin varlığıyla mümkün hale gelir.
Yolculuğumuza yeni katılan dostlara Selam olsun. Bir sonraki kalemin muhabbetinde buluşmak üzere..