Kıymetli dost sizinle, insanın özü üzerine bir iç yolculuğumuz olmuştu. Bu yolculuğumuzda insanı anlamaya çalışırken, yaşadığımız hayat ve şartlar bizi nasıl özümüzden kopardı bunun sepeplerini, bulmaya ve anlamaya çalıştım. Bir önceki yazımızın devamı niteliğinde ki, yeni bir çalışmanın yolculuğuna yoldaşım olur musunuz? Gönül hanemizden kaleme yansıyan mısralardan gönlünüze muhabbet damıtması duasıyla keyifli okumalarınızı dilerim
İnsanı Özünden Koparan Neden ve Etkenler;
İnsanlık tarihi boyunca, bireyin kendi özüyle olan ilişkisi sürekli bir değişim ve dönüşüm süreci içinde olmuştur. Modern yaşamın getirdiği hızlı değişimler, teknoloji ve şehirleşmenin etkisi, insanın kendi öz benliğiyle olan bağını zayıflatmakta, hatta koparmaktadır. Bu durum, yalnızca bireysel bir sorun olmaktan çıkıp toplumsal bir mesele haline dönüşmektedir. Günümüz dünyasında insanın özünden kopuşu, sıkça tartışılan ve üzerinde durulan bir konudur. Bu kopuş, bireyin kendi iç dünyasından uzaklaşarak, dış dünyanın talepleri ve etkileri altında kaybolması anlamına gelmektedir. Peki, bu kopuşun sebepleri nelerdir ve insan üzerinde nasıl etkileri bulunur? Birlikte iç dünyamıza doğru bir yolculuk yapalım.
Modern Yaşam ve Yabancılaşma;
Günümüzde, teknoloji ve dijital iletişim araçları, insanları bir yandan birbirine daha bağlı hale getirirken, diğer yandan, derinlemesine insan ilişkilerini zayıflatmaktadır. Sosyal medya ve sanal dünyada geçirilen zaman, bireylerin kendilerini sorgulayarak özlerini keşfetme süreçlerini sekteye uğratmaktadır. Bu durum, bireylerin zamanla kendi iç dünyalarından kopmasına neden olmaktadır. İç dünyasından kopmalar neticesinde vicdan, merhamet, sevgi, hoşgörü, erdem, ahlak gibi insanı insan yapan değerler kaybolmaktadır. Karşımıza robotik, hissiz, duygusuz insan toplulukları çıkmaktadır.
Yalnızlık ve Sosyal İzolasyon;
İnsanın özünden kopuşunun bir diğer önemli nedeni, yalnızlık ve izolasyondur. Yoğun iş temposu, şehir hayatının karmaşası ve bireysel yaşam tarzları, insanları sosyal bağlardan uzaklaştırabilmektedir. Bu yalnızlık hali, kişinin kendi düşüncelerine ve duygularına yabancılaşmasına yol açmaktadır. Kardeş kardeşten, anne ve baba çocuklarından, gençler ailelerinden kaçarak, kendi sanal dünyalarına çekilmektedir. Aile bağlarında kopmalar meydana gelirken, aynı çatı altına birbirine yabancılaşan aile bireyleri oluşmaktadır. Bunun sonucunda toplum içinde ruhsal sağlığı bozulmuş, kendini toplumdan soyutlamış, herhangi bir topluluğa ait hissetmeyen, kalabalıktan kaçan, yalnızlığı tercih eden bireyler meydana gelmektedir.
Tüketim Toplumu ve Kimlik Arayışı;
Tüketim toplumu, bireylere sürekli olarak yeni kimlikler ve yaşam tarzları dayatmakta, insanları kendilerine yabancılaştırmaktadır. Reklamlar ve medya aracılığıyla sunulan ideal yaşam biçimleri, bireylerin kendi değerlerini ve kimliklerini sorgulamalarına neden olmakta, bu durum, insanları içsel bir çatışmaya sürükleyerek özlerinden uzaklaştırmaktadır. Özünden uzaklaşan insan, çalışmadan emek sarf etmeden kazançlar elde etmek ister. En büyük ideali kısa sürede zengin olmak, lüks araçlara binmek ve fil kulelerinde yaşam sürmektir. Zengin olmak uğruna her türlü ahlak dışı uğraşlar, yalan taahhüt ve sözler, dolandırıcılık, tatminsizlik ve doyumsuzluk insanı bencilleştiren en önemli sebeplerdir. Bu bencillikle kendi dünyasından başka, kimseye yaşam hakkı tanımamakta ve bu hususta haksız sebeplerle başkasının ölümünde etken rol oynamaktadır.
Teknoloji, hayatımızı kolaylaştırırken aynı zamanda bizi özümüzden uzaklaştıran bir unsur haline gelmektedir. Sosyal medya, sürekli bir bağlantı hali yaratarak bireylerin gerçek duygusal tepkilerini gizlemelerine neden olmaktadır. Bu durum, insanların yüzeysel ilişkiler kurmasına ve kendi içsel dünyalarından kopmalarına yol açmakta. Bugün, tüm teknolojik gelişmelere rağmen anlayışsızlık, hastalık ve savaşlar azalmıyor; aksine daha da artmaktadır. Elindeki teknolojik ve ekonomik güce sahip olanlar yeni bir dünya düzeni kurmak ve kurduğu bu dünyada insanı ruhsuz ve hissiz bir şekilde yaşamasına alışkanlık kazandırmaktadır.
Yeni Dünya Düzeni ve Ruhsuz Hayat;
Günümüzde, teknolojik ve ekonomik güce sahip bazı insan grupları, "Yeni Dünya Düzeni" adı altında, doğanın, insanın ve tüm canlıların dengelerini bozarak, kendi kontrolleri altında bir yaşam sunmayı hedeflemektedir. Bu düzenlemelerin merkezinde, yapay zekâ ile donatılmış robotlar, teknolojik kolaylıklar, akıllı evler, akıllı şehirler ve daha birçok yenilik bulunmaktadır. Bu yenilikler, insanoğlunun hayal gücünü zorlayan icatlarla, Allah’sız bir yaşam modeli oluşturma çabasını gözler önüne sermektedir.
İnsanlar, kurmayı planladıkları bu dünyada, Allah’ın yarattığı yeryüzü ve gökyüzünde adeta Allah’lık taslamakta; kendi yarattıkları teknolojilerle hayatı yönetmeye çalışmaktadırlar. Ancak bu hayalin peşinden gidenlerin unuttuğu bir gerçek bulunmaktadır: Allah, Allah’lık taslayan insanda huzur bırakmaz. Bu durum, insanlığın karşı karşıya kaldığı savaşlar, hastalıklar, insan eliyle durdurulamayan ve önlenemeyen doğal afetler, açlık, sefalet ve ekonomik krizler gibi sorunlarla kendini açıkça göstermektedir. Tarih ve günümüzde hırs, arzu ve benlik duygularıyla, elde ettikleri şan, şöret ve gücün, insanı ne denliği değiştirdiğini, azgınlaştırdığını, canileştirdiğini görmekteyiz. Bu insanlar nereden ve nasıl geldiklerini, kim olduklarını, dünyaya geliş ve yaşayış sebeplerini, bu husustaki kural ve ahlaki değerleri hiçe sayarak, özünden uzaklaşarak yeryüzünü ve gökyüzünü cehenneme cevirmişlerdir. Özünden uzaklaşarak bir hayat modeli kurmaya çalışanlar unutmamalıdırlar ki; yeryüzünde herşey fanidir. Tarihten geriye kalan sadece o toplumların ibretlik hikayeleri ve belgeleridir.
İnsanın özüne olan yolculuğumuz devam edecektir. Bu yolculuğu sizlerle devam ettirmek umut ve duasıyla…