Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

İNSANIN ÖZÜNDEN KOPUŞU - 2

Merhaba kıymetli dost, önceki yazılarımda benimle birlikte yapmış olduğun  gönül yolcuğun için çok teşekkür ediyorum. Birlikte bu yolculukta kaybettiğimiz değerlerimizi ruhumuza yaslanarak bir iç muhasebe ile hatırlamaya, zaman zaman düştüğümüz gaflet  uykusundan birbirimizin kalbine dokunarak uyanmaya çalıştık. Bu yolculuğumuzda önce insan olarak kendimizi  anlamaya çalışırken, yaşadığımız hayat ve şartlar bizi nasıl özümüzden kopardı bunun sebeplerini, bulmaya ve anlamaya çalıştım. Bir önceki yazımızın devamı niteliğinde ki, yeni bir çalışmamın yolculuğunda bana eşlik edeceğinizi umuyor, dualarınızı bekliyorum. Gönül hanemizden kaleme yansıyan mısralardan gönlünüze muhabbet damıtması duasıyla  keyifli okumalarınızı dilerim Vicdanın Zayıflaması ve Dünyevileşme; İnsanın özünden kopuşu, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir çöküşün de habercisidir. Vicdanın zayıflaması, dünyevileşme, merhametin yok oluşu, manevi ve kültürel değerlerin kaybolması, helal ve haram dengesinin bozulması, adaletsizlik ve güvensizlik gibi unsurlar, bu kopuşun en belirgin göstergeleridir. Vicdanın zayıflaması ve dünyevileşme ile dini ve manevi öğretilerin hayatın merkezinden uzaklaşması, insanın iyilik, adalet ve vicdan duygularını da kaybetmesine neden olmaktadır. İnsan, özünden kopup vicdanını yitirdiğinde, yaptığı yanlışları meşrulaştırmaya başlar. Bireysel düzeyde, adaletsizlik ve güvensizlik, insanın vicdanını susturmasıyla başlar. Kendi çıkarlarını her şeyin önüne koyan birey, adaleti ve hakkaniyeti göz ardı eder. İnsan ilişkilerinde samimiyet azalır, güven duygusunun yerini şüphe alır. Merhametin yok olması, insanın sadece kendini düşünen bir varlığa dönüşmesine neden olur. Böylece, bireyler arasında güvensizlik büyür, toplumun temelini oluşturan dayanışma duygusu zayıflar. İnsanın Ruhsal Boşluğu; İnsanın ruhsal boşluğu, modern dünyanın getirdiği birçok değişimle daha da derinleşmektedir. Ruhsal tatminin ve manevi huzurun değeri unutulmakta, insanlar sadece maddi kazanç peşinde koşmaktadır. Bu durum, insanın özünden kopuşunu hızlandırmakta ve başka olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir. Dini ve manevi öğretilerin hayatın merkezinden uzaklaşması, insanın iyilik, adalet ve vicdan duygularını kaybetmesine neden olmaktadır. Vicdanın zayıflaması, bireylerin doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapmasını zorlaştırır. Bu durum, toplumsal değerlerin yozlaşmasına ve bireylerin daha bencil davranmasına yol açmaktadır. Teknolojinin ve sosyal medyanın aşırı kullanımı, tüketim odaklı bir yaşam tarzı, insanların sürekli daha fazlasını istemesine ve elde ettiklerinden tatmin olmamalarına neden olmaktadır. Bu doyumsuzluk da, insanda ruhsal boşluğu derinleştirmektedir Helal ve Haram Dengesinin Bozulması; Helal ve haram dengesinin bozulması da bu süreçte önemli bir yer tutar. Haksız kazanç, rüşvet ve adaletsizliğin normalleşmesi, toplumsal çürümenin temel taşlarından biridir. İnsanlar, kısa vadeli çıkarları uğruna doğruluk ve dürüstlük gibi değerleri feda eder. Bu da toplumun ahlaki dokusunu zayıflatır. Merhametin Kaybolası; Maneviyattan ve temel değerlerden uzaklaşan insan, en temel erdemlerden biri olan merhameti kaybetmeye başlar. Oysa merhamet, insanları diğer canlılardan ayıran, onu yücelten en güçlü duygulardan biridir. Maneviyattan, ahlaki ve toplumsal değerlerden uzaklaşan insanda merhamet yok olamaya başlamaktadır. Merhametsiz bir kalp sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı ve dayanışmayı tüketir. Arkadaşlıkta, dostlukta, aile içindeki bağların zayıflamasına ve bireylerin birbirlerine karşı daha duyarsız hale gelmesine yol açmaktadır. Bu durum, aile ilişkilerin bozulmasına ve birbirine olan sevgi, saygı ve hoşgörünün kaybolmasına, bunun yerine nefret, kin, benlik duygularına bırakır. Maneviyat ve kültürel değerlerin kaybolması; Maneviyat ve kültürel değerler, bireylerin ve toplumların kimliklerini şekillendiren önemli unsurlardır. Bu değerlerin kaybolması, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çeşitli olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Manevi ve kültürel değerlerin kaybı, bireylerde kimlik krizi yaratmakta. Kişi, aidiyet duygusunu yitirerek ve kendine yabancılaşmaktadır. Bu durum, bireyin içsel huzurunu ve dengesini de bozmaktadır. Maneviyat, insanlara yaşamda bir anlam ve amaç duygusu verir. Bu değerlerin eksikliği, depresyon ve  psikolojik sorunların artmasına neden olabilir. Bireyler, manevi tatminsizlik nedeniyle duygusal sağlığını kaybeder. Kültürel değerlerin kaybolması, toplum içinde çatışmalara yol açmakta. Farklı değer sistemlerine sahip gruplar arasında anlaşmazlıklar artarak, toplumsal uyumu zorlaştırmaktadır. Kültürel değerlerin kaybolması, kültürel mirasın ve geleneklerin unutulmasına neden olabilir. Bu durum, toplumların zengin kültürel geçmişlerinin yok olmasına ve kültürel çeşitliliğin azalmasına yol açabilir. Kalbin ve Aklın Teslimiyeti: Gözlerin Kölesi Olmak Gözler, insanlık tarihi boyunca hem fiziksel hem de manevi dünyamızın kapıları olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda İnsanın hayatını kolaylaştırması, ona karşı kurulabilecek tuzak ve karşılaşabileceği  kötülüklere karşı bedeni ve ruhu muhafaza eden, koruyan en önemli muhafızlar olarak karşımıza çıkar. Gözler, insana bahşedilen en büyük nimetlerden biridir ve hayatın olmazsa olmaz unsurları arasındadır. İnsan, gözleri sayesinde yaratıcıya karşı sorumluluklarını hatırlayabilir, emir ve yasaklarını gözetebilir. Ancak gözler, bu işlevini kalp ve akıl ile uyum içinde çalıştığında yerine getirebilir. Çünkü gözler sadece dış dünyayı görmenin ötesinde, manevi hayatımıza rehberlik ederek insanı tehlikelerden koruma potansiyeline sahiptir. Günümüz dünyasına baktığımızda, özellikle teknolojinin ve dijitalleşmenin hızla ilerlemesiyle birlikte gözlerin işlevi farklı noktalara kaymaya başlamıştır. Artık gözler, kalp ve aklın merkezde olduğu dengeli bir iletişimden uzaklaşmış, adeta kendi başına hareket eden bir hakimiyete dönüşmüştür. Dijital ekranların sonsuz akışı karşısında gözler, gördüğü her şeyi sorgusuz sualsiz kabul eder hale gelmiş, akla ve kalbe danışmadan kararlar alır olmuştur. Bu durum hem bireyin manevi dengesine hem de sosyal hayata pek çok açıdan olumsuz yansımalar getirmiştir. Bugün gözlerin dijitalleşmeyle ilişkisinden doğan sorunlar pek çok alanda karşımıza çıkar. Sürekli ekranlara odaklanmak, insanın zihinsel yorgunluğunu artırırken, manevi dünyasında da farkındalık kaybına yol açabilir. Gördüklerimizi sorgulamadan kabul etmek; derin düşünceyi, analiz yapmayı ve değer yargılarımızla sağlıklı bağ kurmayı zorlaştırır. Oysa insan olmanın gereği, sadece görmek değil; gördüklerimizi kalp ve akıl süzgecinden geçirerek hakikati aramaktır. Gözlerimizi her saniye farklı içeriklere maruz bırakmak, ruhsal bir yoksulluğa ve benlik kaybına mı yol açmaktadır. Yoksa bu araçları kontrol etmek, onları sağlıklı bir şekilde hayatın gerçek ihtiyaçlarına hizmet edecek hale getirmek mümkün mü? Maalesef ki bu mümkün görünmüyor. Çünkü; Gözler artık insanı yönetiyor. Dijital dünyanın sunduğu görsellerin büyüsüne kapılan insan, asıl görevlerini unutuyor. Öz benliğini, vicdanını ve merhametini yitiriyor. Gözlerin asli görevi olan uyanıklık, tedbir ve hikmetli bakış yerini gafil bakışlara bırakıyor. Sonuç olarak, gözlerin yalnızca fiziksel bir organ değil, aynı zamanda kalbi ve aklı destekleyen güçlü bir aracı olduğunu unutmamalıyız. Gözlerimizi yalnızca dış dünyanın kölesi haline getirmektense, onları hakikat ve sorgulama aracı olarak kullanmak insan olmanın en temel gereklerinden biridir. Kalbin ve aklın dengede olduğu bir teslimiyet, bizi hem yaratıcının huzuruna daha yakın kılacak hem de hayatın karmaşasında yolumuzu bulmamıza ışık tutacaktır. İnsanın Özüne Dönüşü Mümkün müdür? Elbette mümkün! Bunun için öncelikle bireysel vicdan muhasebesine ihtiyaç vardır. İnsan, kendi iç dünyasında adaleti ve merhameti yeniden yeşertmeli, hakkaniyet duygusunu güçlendirmelidir. Toplumsal yapının da adaleti ve güveni yeniden inşa edecek mekanizmalar oluşturması gerekmektedir. Bireyler ve toplum olarak bu çabaya yönelirsek, insanın özüne dönüşü kaçınılmaz olacaktır.  
Ekleme Tarihi: 02 March 2025 - Sunday
Salih Nurettin Çevik

İNSANIN ÖZÜNDEN KOPUŞU - 2

Merhaba kıymetli dost, önceki yazılarımda benimle birlikte yapmış olduğun  gönül yolcuğun için çok teşekkür ediyorum.

Birlikte bu yolculukta kaybettiğimiz değerlerimizi ruhumuza yaslanarak bir iç muhasebe ile hatırlamaya, zaman zaman düştüğümüz gaflet  uykusundan birbirimizin kalbine dokunarak uyanmaya çalıştık. Bu yolculuğumuzda önce insan olarak kendimizi  anlamaya çalışırken, yaşadığımız hayat ve şartlar bizi nasıl özümüzden kopardı bunun sebeplerini, bulmaya ve anlamaya çalıştım. Bir önceki yazımızın devamı niteliğinde ki, yeni bir çalışmamın yolculuğunda bana eşlik edeceğinizi umuyor, dualarınızı bekliyorum.

Gönül hanemizden kaleme yansıyan mısralardan gönlünüze muhabbet damıtması duasıyla  keyifli okumalarınızı dilerim

Vicdanın Zayıflaması ve Dünyevileşme;

İnsanın özünden kopuşu, yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir çöküşün de habercisidir. Vicdanın zayıflaması, dünyevileşme, merhametin yok oluşu, manevi ve kültürel değerlerin kaybolması, helal ve haram dengesinin bozulması, adaletsizlik ve güvensizlik gibi unsurlar, bu kopuşun en belirgin göstergeleridir. Vicdanın zayıflaması ve dünyevileşme ile dini ve manevi öğretilerin hayatın merkezinden uzaklaşması, insanın iyilik, adalet ve vicdan duygularını da kaybetmesine neden olmaktadır.

İnsan, özünden kopup vicdanını yitirdiğinde, yaptığı yanlışları meşrulaştırmaya başlar. Bireysel düzeyde, adaletsizlik ve güvensizlik, insanın vicdanını susturmasıyla başlar. Kendi çıkarlarını her şeyin önüne koyan birey, adaleti ve hakkaniyeti göz ardı eder. İnsan ilişkilerinde samimiyet azalır, güven duygusunun yerini şüphe alır. Merhametin yok olması, insanın sadece kendini düşünen bir varlığa dönüşmesine neden olur. Böylece, bireyler arasında güvensizlik büyür, toplumun temelini oluşturan dayanışma duygusu zayıflar.

İnsanın Ruhsal Boşluğu;

İnsanın ruhsal boşluğu, modern dünyanın getirdiği birçok değişimle daha da derinleşmektedir. Ruhsal tatminin ve manevi huzurun değeri unutulmakta, insanlar sadece maddi kazanç peşinde koşmaktadır. Bu durum, insanın özünden kopuşunu hızlandırmakta ve başka olumsuz sonuçları da beraberinde getirmektedir.

Dini ve manevi öğretilerin hayatın merkezinden uzaklaşması, insanın iyilik, adalet ve vicdan duygularını kaybetmesine neden olmaktadır. Vicdanın zayıflaması, bireylerin doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapmasını zorlaştırır. Bu durum, toplumsal değerlerin yozlaşmasına ve bireylerin daha bencil davranmasına yol açmaktadır. Teknolojinin ve sosyal medyanın aşırı kullanımı, tüketim odaklı bir yaşam tarzı, insanların sürekli daha fazlasını istemesine ve elde ettiklerinden tatmin olmamalarına neden olmaktadır. Bu doyumsuzluk da, insanda ruhsal boşluğu derinleştirmektedir

Helal ve Haram Dengesinin Bozulması;

Helal ve haram dengesinin bozulması da bu süreçte önemli bir yer tutar. Haksız kazanç, rüşvet ve adaletsizliğin normalleşmesi, toplumsal çürümenin temel taşlarından biridir. İnsanlar, kısa vadeli çıkarları uğruna doğruluk ve dürüstlük gibi değerleri feda eder. Bu da toplumun ahlaki dokusunu zayıflatır.

Merhametin Kaybolası;

Maneviyattan ve temel değerlerden uzaklaşan insan, en temel erdemlerden biri olan merhameti kaybetmeye başlar. Oysa merhamet, insanları diğer canlılardan ayıran, onu yücelten en güçlü duygulardan biridir. Maneviyattan, ahlaki ve toplumsal değerlerden uzaklaşan insanda merhamet yok olamaya başlamaktadır.

Merhametsiz bir kalp sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı ve dayanışmayı tüketir. Arkadaşlıkta, dostlukta, aile içindeki bağların zayıflamasına ve bireylerin birbirlerine karşı daha duyarsız hale gelmesine yol açmaktadır. Bu durum, aile ilişkilerin bozulmasına ve birbirine olan sevgi, saygı ve hoşgörünün kaybolmasına, bunun yerine nefret, kin, benlik duygularına bırakır.

Maneviyat ve kültürel değerlerin kaybolması;

Maneviyat ve kültürel değerler, bireylerin ve toplumların kimliklerini şekillendiren önemli unsurlardır. Bu değerlerin kaybolması, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde çeşitli olumsuz sonuçlara yol açmaktadır.

Manevi ve kültürel değerlerin kaybı, bireylerde kimlik krizi yaratmakta. Kişi, aidiyet duygusunu yitirerek ve kendine yabancılaşmaktadır. Bu durum, bireyin içsel huzurunu ve dengesini de bozmaktadır. Maneviyat, insanlara yaşamda bir anlam ve amaç duygusu verir. Bu değerlerin eksikliği, depresyon ve  psikolojik sorunların artmasına neden olabilir. Bireyler, manevi tatminsizlik nedeniyle duygusal sağlığını kaybeder.

Kültürel değerlerin kaybolması, toplum içinde çatışmalara yol açmakta. Farklı değer sistemlerine sahip gruplar arasında anlaşmazlıklar artarak, toplumsal uyumu zorlaştırmaktadır. Kültürel değerlerin kaybolması, kültürel mirasın ve geleneklerin unutulmasına neden olabilir. Bu durum, toplumların zengin kültürel geçmişlerinin yok olmasına ve kültürel çeşitliliğin azalmasına yol açabilir.

Kalbin ve Aklın Teslimiyeti: Gözlerin Kölesi Olmak

Gözler, insanlık tarihi boyunca hem fiziksel hem de manevi dünyamızın kapıları olarak kabul edilmiştir. Aynı zamanda İnsanın hayatını kolaylaştırması, ona karşı kurulabilecek tuzak ve karşılaşabileceği  kötülüklere karşı bedeni ve ruhu muhafaza eden, koruyan en önemli muhafızlar olarak karşımıza çıkar.

Gözler, insana bahşedilen en büyük nimetlerden biridir ve hayatın olmazsa olmaz unsurları arasındadır. İnsan, gözleri sayesinde yaratıcıya karşı sorumluluklarını hatırlayabilir, emir ve yasaklarını gözetebilir. Ancak gözler, bu işlevini kalp ve akıl ile uyum içinde çalıştığında yerine getirebilir. Çünkü gözler sadece dış dünyayı görmenin ötesinde, manevi hayatımıza rehberlik ederek insanı tehlikelerden koruma potansiyeline sahiptir.

Günümüz dünyasına baktığımızda, özellikle teknolojinin ve dijitalleşmenin hızla ilerlemesiyle birlikte gözlerin işlevi farklı noktalara kaymaya başlamıştır. Artık gözler, kalp ve aklın merkezde olduğu dengeli bir iletişimden uzaklaşmış, adeta kendi başına hareket eden bir hakimiyete dönüşmüştür. Dijital ekranların sonsuz akışı karşısında gözler, gördüğü her şeyi sorgusuz sualsiz kabul eder hale gelmiş, akla ve kalbe danışmadan kararlar alır olmuştur. Bu durum hem bireyin manevi dengesine hem de sosyal hayata pek çok açıdan olumsuz yansımalar getirmiştir.

Bugün gözlerin dijitalleşmeyle ilişkisinden doğan sorunlar pek çok alanda karşımıza çıkar. Sürekli ekranlara odaklanmak, insanın zihinsel yorgunluğunu artırırken, manevi dünyasında da farkındalık kaybına yol açabilir. Gördüklerimizi sorgulamadan kabul etmek; derin düşünceyi, analiz yapmayı ve değer yargılarımızla sağlıklı bağ kurmayı zorlaştırır. Oysa insan olmanın gereği, sadece görmek değil; gördüklerimizi kalp ve akıl süzgecinden geçirerek hakikati aramaktır.

Gözlerimizi her saniye farklı içeriklere maruz bırakmak, ruhsal bir yoksulluğa ve benlik kaybına mı yol açmaktadır. Yoksa bu araçları kontrol etmek, onları sağlıklı bir şekilde hayatın gerçek ihtiyaçlarına hizmet edecek hale getirmek mümkün mü? Maalesef ki bu mümkün görünmüyor. Çünkü; Gözler artık insanı yönetiyor. Dijital dünyanın sunduğu görsellerin büyüsüne kapılan insan, asıl görevlerini unutuyor. Öz benliğini, vicdanını ve merhametini yitiriyor. Gözlerin asli görevi olan uyanıklık, tedbir ve hikmetli bakış yerini gafil bakışlara bırakıyor.

Sonuç olarak, gözlerin yalnızca fiziksel bir organ değil, aynı zamanda kalbi ve aklı destekleyen güçlü bir aracı olduğunu unutmamalıyız. Gözlerimizi yalnızca dış dünyanın kölesi haline getirmektense, onları hakikat ve sorgulama aracı olarak kullanmak insan olmanın en temel gereklerinden biridir. Kalbin ve aklın dengede olduğu bir teslimiyet, bizi hem yaratıcının huzuruna daha yakın kılacak hem de hayatın karmaşasında yolumuzu bulmamıza ışık tutacaktır.

İnsanın Özüne Dönüşü Mümkün müdür?

Elbette mümkün! Bunun için öncelikle bireysel vicdan muhasebesine ihtiyaç vardır. İnsan, kendi iç dünyasında adaleti ve merhameti yeniden yeşertmeli, hakkaniyet duygusunu güçlendirmelidir. Toplumsal yapının da adaleti ve güveni yeniden inşa edecek mekanizmalar oluşturması gerekmektedir. Bireyler ve toplum olarak bu çabaya yönelirsek, insanın özüne dönüşü kaçınılmaz olacaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.