Salih Nurettin Çevik
Köşe Yazarı
Salih Nurettin Çevik
 

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ- 6 ''Geleneksel Babanın, Evladında Açtığı Kapanmayan Boşluk''

Merhaba Kıymetli Dost Kısa bir aradan sonra gönül buluşmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir yolculuğun ‘’İnsanın Özü’’ hikayesi ile başladığımız bu yolculukta bir çok gönül insanı ile buluşma fırsatını bulduk Elhamdülillah.   Gönül duraklarında bizleri bekleyen kıymetli dostlarla hemhal olmak, sizlerin sinerji ve duasında bulunabilmek istedim. Ruhun kalemle buluşmasından heyecanımıza düşen, satırların ve duyguların arasından  gönülden kaleme düşen sözlerimizi gönül sofralarımızda pişirmek ve ruhumuza gıda olması duasıyla sizleri, ruhun muhabbet halkasına davet ediyorum. Geleneksel Babanın Evlatlarında Açtığı Kapanmayan Boşluk Geleneksel baba figürü, yoksulluğun ağırlığını iliklerine kadar yaşamış bir kuşaktan gelmektedir. Çoğu, yaşadıkları topraklarda okul bulunmadığından, ya sadece ilkokula gidebilmiş ya da hiç eğitim almadan ümmi olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatlarının merkezinde geçim derdi yer aldığından, kimi gurbete çalışmaya gidip uzun süre yuvasına dönememiş, kimi ise atadan kalma topraklarla uğraşıp didinmiş ya da ırgatlık yaparak ailesini geçindirmeye çalışmıştır. Bu yoğun uğraşlar sırasında, çocuklarıyla derin bir sevgi bağı kurabilmek ne yazık ki mümkün olmamıştır. Bu yüzden geleneksel babalar, çocuklarının gözünde her zaman ciddi ve otoriter bir figür olarak kalmıştır. Özellikle ‘’Büyüklerin Yanında Çocuk Sevilmez’’ anlayışı  erkek evlatlarının gönlünde, babaya duyulan özlem ve sevgi eksikliği bir ömür boyu süren bir boşluk yaratmıştır. Bu durum, geleneksel baba figürünün çocuklarının ruhunda derin izler bırakmasına neden olmuştur. Tarihsel süreç içerisinde, özellikle Anadolu kültürünün gelenek, töre ve yaşam biçimleriyle şekillenen babalık anlayışı; çoğunlukla otoriter, ciddi, duygularını belli etmeyen ve sevgisini içinde saklayan bir figür yaratmıştır. Bu anlayışa sahip babalar, sevgilerini göstermemeyi bir meziyet, bu durumu da gurur kaynağı olarak görmüşlerdir. Hatta bu tavırlarını, “Biz babamızdan böyle gördük” diyerek savunmuş ve nesilden nesile aktarmışlardır. Geleneksel baba figürü, bir ömür boyunca bir kez bile olsun yüreğinin sıcaklığıyla evladına sarılmadan bu dünyadan göç etmiştir. Fakat o gittikten sonra geride kalan evladın yüreğinde, kapanmayan bir boşluk kalmıştır. Bu boşluk; baba hasretinin, baba sevgisinin, “Babam” diyerek boynuna sarılamamanın, kemiklerine kadar hissettirecek bir kucaklamaya hiç sahip olamamanın izlerini taşır. Bu, kelimelere dökülemeyen ama derinden hissedilen bir özlemdir. Hz. Peygamber'in Çocuklara Yaklaşımı: Şefkat ve Merhametin Örneği Tüm canlıları yaratan Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’i (s.a.v.) bütün varlıklara bir “rahmet” olarak gönderdiğini buyurmuştur. Efendimiz (s.a.v.), hayatı boyunca bu rahmetin somut bir örneği olmuş; şefkat, merhamet ve sevgi dolu bir Peygamber olarak ümmetine rehberlik etmiştir. Nitekim bir hadisinde, “Ben rahmet peygamberiyim.” diyerek insanlara kendi canlarından bile daha yakın olduğunu ifade etmiştir. İslam dini, çocuklara sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmayı teşvik eder. Hz. Muhammed'in (sav) hayatı, bu öğretileri pratiğe geçiren en güzel örneklerden biridir. O, sadece kendi çocuklarına değil, tüm çocuklara karşı büyük bir sevgi ve anlayışla yaklaşmıştır. Sevgili Peygamberimiz’in şefkat dolu hazinesinden en çok nasibini alanlardan biri de çocuklar olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), cahiliye devrinde yaygın olan çocuk düşmanlığını ve özellikle kız çocuklarına karşı yapılan zalim uygulamaları ortadan kaldırmış, çocuklara hak ettikleri değeri ve saygıyı kazandırmıştır. Ne acıdır ki, o dönemde kız çocukları utanç vesilesi sayılıyor, diri diri toprağa gömülüyordu. Ancak Peygamber Efendimiz, bu haksızlıkları ortadan kaldırarak sevgi ve merhameti toplumun temel değerleri haline getirmiştir. Efendimiz’in çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat, günlük hayatındaki tavır ve davranışlarında da açıkça görülmektedir. Bir defasında, torunu Hasan’ı öperken, Temîm kabilesinden Akra’ b. Hâbis kendisine şöyle demiştir: “Benim on çocuğum var, ama hiçbirini öpmedim.” Bu söz üzerine Hz. Peygamber, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” diyerek, sevgi ve şefkatin önemine dikkat çekmiştir (Buhârî, Edep, 18). Bugün de çocuklara karşı görevlerimiz, yalnızca onları doyurup giydirmekle sınırlı değildir. Evlatlarımıza değer göstermek, onların eğitim ve terbiyelerine özen göstermek, sevgi dolu bir ortamda manevi gelişimlerini desteklemek büyük bir sorumluluktur. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu örnek davranışları, her dönemde anne-babalara ve topluma rehberlik etmeye devam etmektedir. İnsan, geçmişin yalnış ve eksik olan öğretinlerinden sıyrılarak, yeniden özüne dönerek, ruhundaki sevgi ve merhameti, Allah’ın insana göz aydınlığı olarak verdiği evlatlarına muhabbetini esirgememeli, onu bağrına basarak sevginin ve yüreğin sıcaklığını hissettirmeleridir. Babanın sıcaklığını ve sevgisini bağrında hissedemeyen, erkek çocukların kalbindeki bu sevgi eksikliği, çoğu zaman kendileri baba olana kadar devam eder. Ancak kendi evlatlarına sarıldıklarında, yıllar boyunca içlerinde birikmiş o eksikliği kapatmaya çalışırlar. İçten bir sarılışla, aslında kendi çocukluklarına dokunurlar. Bu yüzden, geleneksel babaların hâlâ vakitleri varken, yaşları kaç olursa olsun evlatlarına sarılmaları gerekir. Çünkü hayat kısadır ve yarının garantisi yoktur. Bir sarılış, yılların boşluğunu doldurabilir; bir kucaklaşma, nesiller boyunca aktarılan sessizliği boğabilir. Daha sıcağında olduğumuz deprem arifesi bunun en bariz örneğidir. Yakın zamanda yaşadığımız ve binlerce insanımızı kaybettiğimiz depremde, belki de bu hayatta evladına hiç sarılamadan, seni seviyorum oğlum diye kulak ve yüreğine fısıldamadan nice babalar hayata gözlerini yummuştur. Unutulmamalıdır ki; sevgi ertelenmemeli, sarılmak için zaman kollanmamalıdır. Her evlat, bir baba sıcaklığını hak eder. Ve her baba, evladının kalbine dokunma fırsatını kaçırmamalıdır. Çünkü bazen bir sarılış, nesiller boyu sürecek bir iyileşmenin ilk adımı olabilir. Modern Dünyada Babalık Rolleri ve Baba Figürünün Değişen Rolü Geleneksel baba fiğüründen, günümüzde hızla değişen dünya, babalık rollerini ve baba figürünün aile içindeki konumunu derinden etkilemiştir. Geleneksel olarak baba figürü, ailesinin geçimini sağlayan otoriter bir lider olarak görülmekteydi. Ancak, teknolojik ilerlemeler ve toplumsal dönüşümler, babalık kavramını daha katılımcı, duygusal destek sunan ve eşitlikçi bir bakış açısı ortaya koymaktadır. Teknolojinin etkisi, babalık rollerinin yeniden şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Çalışma hayatında esnek çalışma saatleri ve uzaktan çalışma imkanları, babalara çocuklarıyla daha fazla zaman geçirme fırsatı sunmaktadır. Ayrıca, dijital platformlar üzerinden ebeveynlik kaynaklarına kolay erişim, babaların çocuk yetiştirme konusunda daha bilinçli olmalarını sağlamaktadır. Sosyal değişimler ise toplumsal cinsiyet rolleri üzerindeki algıyı değiştirmektedir. Geleneksel olarak annelerle ilişkilendirilen bakım ve duygusal destek rolleri, modern babalar tarafından da benimsenmekte ve uygulanmaktadır. Artık babalar, çocuklarının hayatında duygusal olarak daha aktif bir rol oynayarak, onların büyüme ve gelişimine doğrudan katkı sağlamaktadır. Bununla birlikte, modern babalar, çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmek için dijital dünya ile olan ilişkilerini dengelemek zorundadır. Teknolojinin sunduğu olanaklar bir yandan iletişimi kolaylaştırırken, diğer yandan dikkat dağıtıcı unsurlar da yaratabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli bir yaklaşım, baba-çocuk ilişkilerinin güçlenmesi açısından kritik öneme sahiptir. Modern dünyada babalık rolleri; değişen toplumsal beklentiler, teknolojik ilerlemeler ve daha eşitlikçi bir bakış açısıyla şekillenmektedir. Baba figürü artık yalnızca aile reisi olarak değil, aynı zamanda bir rehber, destekleyici bir arkadaş ve aktif bir katılımcı olarak da tanımlanmaktadır. Bu dönüşüm, çocukların hem bireysel hem de toplumsal gelişimlerine olumlu katkılar sunmaktadır.
Ekleme Tarihi: 27 April 2025 - Sunday
Salih Nurettin Çevik

İNSANIN ÖZÜNE DÖNÜŞÜ- 6 ''Geleneksel Babanın, Evladında Açtığı Kapanmayan Boşluk''

Merhaba Kıymetli Dost

Kısa bir aradan sonra gönül buluşmalarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir yolculuğun ‘’İnsanın Özü’’ hikayesi ile başladığımız bu yolculukta bir çok gönül insanı ile buluşma fırsatını bulduk Elhamdülillah.  

Gönül duraklarında bizleri bekleyen kıymetli dostlarla hemhal olmak, sizlerin sinerji ve duasında bulunabilmek istedim. Ruhun kalemle buluşmasından heyecanımıza düşen, satırların ve duyguların arasından  gönülden kaleme düşen sözlerimizi gönül sofralarımızda pişirmek ve ruhumuza gıda olması duasıyla sizleri, ruhun muhabbet halkasına davet ediyorum.

Geleneksel Babanın Evlatlarında Açtığı Kapanmayan Boşluk

Geleneksel baba figürü, yoksulluğun ağırlığını iliklerine kadar yaşamış bir kuşaktan gelmektedir. Çoğu, yaşadıkları topraklarda okul bulunmadığından, ya sadece ilkokula gidebilmiş ya da hiç eğitim almadan ümmi olarak hayatını sürdürmüştür. Hayatlarının merkezinde geçim derdi yer aldığından, kimi gurbete çalışmaya gidip uzun süre yuvasına dönememiş, kimi ise atadan kalma topraklarla uğraşıp didinmiş ya da ırgatlık yaparak ailesini geçindirmeye çalışmıştır.

Bu yoğun uğraşlar sırasında, çocuklarıyla derin bir sevgi bağı kurabilmek ne yazık ki mümkün olmamıştır. Bu yüzden geleneksel babalar, çocuklarının gözünde her zaman ciddi ve otoriter bir figür olarak kalmıştır. Özellikle ‘’Büyüklerin Yanında Çocuk Sevilmez’’ anlayışı  erkek evlatlarının gönlünde, babaya duyulan özlem ve sevgi eksikliği bir ömür boyu süren bir boşluk yaratmıştır. Bu durum, geleneksel baba figürünün çocuklarının ruhunda derin izler bırakmasına neden olmuştur.

Tarihsel süreç içerisinde, özellikle Anadolu kültürünün gelenek, töre ve yaşam biçimleriyle şekillenen babalık anlayışı; çoğunlukla otoriter, ciddi, duygularını belli etmeyen ve sevgisini içinde saklayan bir figür yaratmıştır. Bu anlayışa sahip babalar, sevgilerini göstermemeyi bir meziyet, bu durumu da gurur kaynağı olarak görmüşlerdir. Hatta bu tavırlarını, “Biz babamızdan böyle gördük” diyerek savunmuş ve nesilden nesile aktarmışlardır.

Geleneksel baba figürü, bir ömür boyunca bir kez bile olsun yüreğinin sıcaklığıyla evladına sarılmadan bu dünyadan göç etmiştir. Fakat o gittikten sonra geride kalan evladın yüreğinde, kapanmayan bir boşluk kalmıştır. Bu boşluk; baba hasretinin, baba sevgisinin, “Babam” diyerek boynuna sarılamamanın, kemiklerine kadar hissettirecek bir kucaklamaya hiç sahip olamamanın izlerini taşır. Bu, kelimelere dökülemeyen ama derinden hissedilen bir özlemdir.

Hz. Peygamber'in Çocuklara Yaklaşımı: Şefkat ve Merhametin Örneği

Tüm canlıları yaratan Yüce Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de Hz. Muhammed’i (s.a.v.) bütün varlıklara bir “rahmet” olarak gönderdiğini buyurmuştur. Efendimiz (s.a.v.), hayatı boyunca bu rahmetin somut bir örneği olmuş; şefkat, merhamet ve sevgi dolu bir Peygamber olarak ümmetine rehberlik etmiştir. Nitekim bir hadisinde, “Ben rahmet peygamberiyim.” diyerek insanlara kendi canlarından bile daha yakın olduğunu ifade etmiştir.

İslam dini, çocuklara sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmayı teşvik eder. Hz. Muhammed'in (sav) hayatı, bu öğretileri pratiğe geçiren en güzel örneklerden biridir. O, sadece kendi çocuklarına değil, tüm çocuklara karşı büyük bir sevgi ve anlayışla yaklaşmıştır.

Sevgili Peygamberimiz’in şefkat dolu hazinesinden en çok nasibini alanlardan biri de çocuklar olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v.), cahiliye devrinde yaygın olan çocuk düşmanlığını ve özellikle kız çocuklarına karşı yapılan zalim uygulamaları ortadan kaldırmış, çocuklara hak ettikleri değeri ve saygıyı kazandırmıştır. Ne acıdır ki, o dönemde kız çocukları utanç vesilesi sayılıyor, diri diri toprağa gömülüyordu. Ancak Peygamber Efendimiz, bu haksızlıkları ortadan kaldırarak sevgi ve merhameti toplumun temel değerleri haline getirmiştir.

Efendimiz’in çocuklara gösterdiği sevgi ve şefkat, günlük hayatındaki tavır ve davranışlarında da açıkça görülmektedir. Bir defasında, torunu Hasan’ı öperken, Temîm kabilesinden Akra’ b. Hâbis kendisine şöyle demiştir: “Benim on çocuğum var, ama hiçbirini öpmedim.” Bu söz üzerine Hz. Peygamber, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” diyerek, sevgi ve şefkatin önemine dikkat çekmiştir (Buhârî, Edep, 18).

Bugün de çocuklara karşı görevlerimiz, yalnızca onları doyurup giydirmekle sınırlı değildir. Evlatlarımıza değer göstermek, onların eğitim ve terbiyelerine özen göstermek, sevgi dolu bir ortamda manevi gelişimlerini desteklemek büyük bir sorumluluktur. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) bu örnek davranışları, her dönemde anne-babalara ve topluma rehberlik etmeye devam etmektedir.

İnsan, geçmişin yalnış ve eksik olan öğretinlerinden sıyrılarak, yeniden özüne dönerek, ruhundaki sevgi ve merhameti, Allah’ın insana göz aydınlığı olarak verdiği evlatlarına muhabbetini esirgememeli, onu bağrına basarak sevginin ve yüreğin sıcaklığını hissettirmeleridir.

Babanın sıcaklığını ve sevgisini bağrında hissedemeyen, erkek çocukların kalbindeki bu sevgi eksikliği, çoğu zaman kendileri baba olana kadar devam eder. Ancak kendi evlatlarına sarıldıklarında, yıllar boyunca içlerinde birikmiş o eksikliği kapatmaya çalışırlar. İçten bir sarılışla, aslında kendi çocukluklarına dokunurlar.

Bu yüzden, geleneksel babaların hâlâ vakitleri varken, yaşları kaç olursa olsun evlatlarına sarılmaları gerekir. Çünkü hayat kısadır ve yarının garantisi yoktur. Bir sarılış, yılların boşluğunu doldurabilir; bir kucaklaşma, nesiller boyunca aktarılan sessizliği boğabilir. Daha sıcağında olduğumuz deprem arifesi bunun en bariz örneğidir. Yakın zamanda yaşadığımız ve binlerce insanımızı kaybettiğimiz depremde, belki de bu hayatta evladına hiç sarılamadan, seni seviyorum oğlum diye kulak ve yüreğine fısıldamadan nice babalar hayata gözlerini yummuştur.

Unutulmamalıdır ki; sevgi ertelenmemeli, sarılmak için zaman kollanmamalıdır.

Her evlat, bir baba sıcaklığını hak eder.

Ve her baba, evladının kalbine dokunma fırsatını kaçırmamalıdır.

Çünkü bazen bir sarılış, nesiller boyu sürecek bir iyileşmenin ilk adımı olabilir.

Modern Dünyada Babalık Rolleri ve Baba Figürünün Değişen Rolü

Geleneksel baba fiğüründen, günümüzde hızla değişen dünya, babalık rollerini ve baba figürünün aile içindeki konumunu derinden etkilemiştir. Geleneksel olarak baba figürü, ailesinin geçimini sağlayan otoriter bir lider olarak görülmekteydi. Ancak, teknolojik ilerlemeler ve toplumsal dönüşümler, babalık kavramını daha katılımcı, duygusal destek sunan ve eşitlikçi bir bakış açısı ortaya koymaktadır.

Teknolojinin etkisi, babalık rollerinin yeniden şekillenmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Çalışma hayatında esnek çalışma saatleri ve uzaktan çalışma imkanları, babalara çocuklarıyla daha fazla zaman geçirme fırsatı sunmaktadır. Ayrıca, dijital platformlar üzerinden ebeveynlik kaynaklarına kolay erişim, babaların çocuk yetiştirme konusunda daha bilinçli olmalarını sağlamaktadır. Sosyal değişimler ise toplumsal cinsiyet rolleri üzerindeki algıyı değiştirmektedir. Geleneksel olarak annelerle ilişkilendirilen bakım ve duygusal destek rolleri, modern babalar tarafından da benimsenmekte ve uygulanmaktadır. Artık babalar, çocuklarının hayatında duygusal olarak daha aktif bir rol oynayarak, onların büyüme ve gelişimine doğrudan katkı sağlamaktadır.

Bununla birlikte, modern babalar, çocuklarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilmek için dijital dünya ile olan ilişkilerini dengelemek zorundadır. Teknolojinin sunduğu olanaklar bir yandan iletişimi kolaylaştırırken, diğer yandan dikkat dağıtıcı unsurlar da yaratabilmektedir. Bu nedenle, bilinçli bir yaklaşım, baba-çocuk ilişkilerinin güçlenmesi açısından kritik öneme sahiptir.

Modern dünyada babalık rolleri; değişen toplumsal beklentiler, teknolojik ilerlemeler ve daha eşitlikçi bir bakış açısıyla şekillenmektedir. Baba figürü artık yalnızca aile reisi olarak değil, aynı zamanda bir rehber, destekleyici bir arkadaş ve aktif bir katılımcı olarak da tanımlanmaktadır. Bu dönüşüm, çocukların hem bireysel hem de toplumsal gelişimlerine olumlu katkılar sunmaktadır.

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.