E. Vali Murat Yıldırım
Köşe Yazarı
E. Vali Murat Yıldırım
 

Kırgızistan Bişkek Notları

16 Ağustos 2022 Çarşamba günü THY’nin tarifeli uçağı ile Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e uçtum.20:40 da kalkan uçağımız Perşembe sabahı 04:45 civarında uluslararası Manas Havalimanı’na indi. İstanbul ile Bişkek arasında tam 3 saat zaman farkı var. Yani bizden 3 saat ilerdeler. Bagajı beklemeden görevlilere mescidi sordum gösterdiler, sabah namazını eda edip tekrar bagaj alım bölümüne geçtim. Manas havalimanı bizim İstanbul havalimanının yanında adeta bir küçük meydan görünümünde. Meslek hayatımızın üç senesini Ankara Esenboğa ve İstanbul Atatürk havalimanlarında geçirmiş birisi olarak çok rahat gözlem yapma imkânım oldu. Bizi sabahın alacakaranlığında, çıkışta bekleyen rehberim aslen Muğla Fethiyeli iş adamı Bayram Demir beyle buluşup 32 kilometrelik bir yolculuktan sonra otelimize yerleşip biraz istirahate çekildik. Öğleden sonra rehberimiz Bayram beyle beraber Bişkek’te ziyaretlere başladık. Bişkek, Kırgızistan’ın başkentidir. Yaklaşık 1 milyon nüfusa sahiptir 1925’te Kokand Özbek hanı Bişkek’te bir kale inşa etmiştir. 1862’de Ruslar bölgeyi ve kaleyi ele geçirerek han hakimiyetine son vermiştir. Bölge garnizon olarak kullanılmış ve ismine de Pishpek demişler, bölge Rus köylülerine verilerek gelişmesi sağlanmıştır. 1926’da Mihail Frunze’nin ismi verilmiş ve Frunze olarak kalmıştır. 1991’e kadar Kırgız Sovyet Cumhuriyeti’nin başkenti olmuş birlikte olduktan sonra Bişkek olarak değiştirilmiş ve Kırgızistan’ın başkenti olmuştur. İlk ziyaretimizde Ata Beyit anıtı denilen bölgeye yaptık. Girişte askerlerin bekleme denen kontrol noktasında bilet aldıktan sonra alana intikal ettik. Bu bir nevi şehitlik olan yer Bişkek’e 30 km uzaklıktadır. Anıt 2000 yılında ziyareti açılmıştır . Atalarımızın mezarı anlamına gelmektedir. Toplu mezar niteliği taşımaktadır. Sovyet zülüm döneminde Kırgız halkının aydınları öldürülüp kireç kuyularına gömülmüştür. Törekul Aytmatov’da burada bulunmaktadır. Halk düşmanı ilan edilerek önce gözaltına alınmış daha sonra idam edilmiştir. 1991’de con-taş köyünde toplu mezar tespit edilerek baba Törekul ve diğer idam edilenlerin cesetleri bulunmuş ve akabinde Ata Beyit adıyla bu anıt-mezar inşa edilmiş, cesetler buraya nakledilmiştir. 1915 yıllarında Kırgız isyanını bastırmak için “yedi su isyanı” büyük kuvvet kullanan Sovyet katliamında hayatını kaybeden ve bu bölgeden doğu Türkistan’a kaçan binlerce masum ve günahsız halkın yaşadıkları acı olayları unutmamak için kabartma şeklinde anıt inşa edilmiştir. Eserleri yaklaşık 200 dile çevrilmiştir. Unesco’nun verilerine göre dünyada eserleri en çok basılıp satılan yazardır. Mesela ülkemizde bile” Toprak Ana ve Gün Olur Asra Bedel adlı romanlarını okuyanların sayısı hayli fazladır. Aytmatov’un beyaz anıtının yanında ayrıca bir kitabe var ve üzerinde Kırgızca yazara ait bir cümle yazılmış. Dişi Kurdun Rüyaları adlı eserinde yer verilmiş özlü söz şöyledir:” insana en zor olan her gün insan-adam olabilmektir”. Bilenler bilir ki Erzurum’un yetiştirdiği güzide bilge, Allah(cc) dostu Alvarlı Efe namlı M.Lütfi Efendi de bu hakikati” Allah(cc) bizi insan eyleye” diyerek ne güzel dile getirmiştir Cenabı hak cümlesine rahmet eylesin. Demek ki gönül dünyaları bir olan insanların aralarında sıra dağlar kadar mesafe ve zaman farkına rağmen aynı duyguları paylaşır ve aynı cümleleri dile getirirler. Öğleden sonra Kırgız Devlet Tarih Müzesini ziyaret ettik. Eskiden Lenin müzesi olarak bilinirmiş. Ala-too Meydanı’nda bulunan müze 1926’da kurulmuş 8 bin metre² alanda hizmet veren müzede 90.000 parça tarihi ve kültürel eser sergileniyor. 19. ve 20. yüzyıldan kalmış bir etnografik sergiden mevcut olup orta Asya’nın en büyük müzelerinden birisi kabul edilmektedir. Müzeyi gezdikten sonra Ala-too meydanı denen şehrin ortasında ki anıtı inceledik. 1984’te Sovyet Kırgız Cumhuriyeti’nin altıncı yıldönümünü kutlamak için kurulmuş Lenin heykeli varmış bu meydanın ortasında. Bağımsızlıktan sonra 2011’de Erkinlik heykeli anlamında bağımsızlığın 20. yıl dönümü şerefine 10-15 metre yüksekliğinde manas heykeli yapılarak açılmıştır. Yaz tatili münasebetiyle ziyaret ederek tanışmak arzu ettiğimiz bazı makam ne mercilere gitme fırsatı bulamadık. Randevu alabildiğimiz yerlerden birisi bütün müftülük teşkilatlarının bağlı olduğu ve onların üstünde sayılan Kırgızistan Din İşleri Yüksek Kurulu diyebileceğimiz makamı oldu. Heyet başkanı olan Abdulmenaf Beyi ziyaret ettik. Rehberliği ve tercümanlığı hem Bayram Bey hem de Özel kalem müdürlüğü yapan ilahiyat fakültesi mezunu Akılbek adlı genç arkadaşımız yaptılar. Yaptıkları hizmetleri anlattılar. Kendilerine seyahat kitabımı ve İngilizce Türkçe kısa kitapçığımı hediye ettim çok memnun kaldılar. Kardeş Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde dil ve alfabe birliği sağlandığında tercümana ihtiyaç olmadan konuşma imkanına kavuşma ümidin de olduğumuzu bu amaç için herkesin elinden geleni yapması gerektiği konusunda aynı fikirde olduğumuzu gördük. Bu konuda merhum Gaspırali İsmail Bey’in “dilde fikirde ve işte birlik” prensibinin yol gösteren bir harita olduğunu dile getirdik. Kırgızistan’da görev yapan cami imam hatipler ve din görevlilerine devletten bir tek kuruş ücret maaş verilmediğini bütün giderlerin hayırsever işadamları ve cemaatten toplandığını hayretle öğrendik. Bu sistemin din görevlilerini gayrete getirip çok azimle çalışmaya gittiğini ifade ettiler. Biz de diyanet teşkilatımız da böyle bir sistemi ücret düzenini uygulamaya koyarsanız acaba nasıl bir sonuca ulaşırsınız. Benim şahsi düşünceme göre kadrolu görevlileriniz %75 %80 ni işlerini bırakır başka iş ve mesleklere yönelirler. Malumunuzdur eskiden hocaların iaşesi ibadesi tamamen köy ve kasabalarda cami cemaatinden karşılanır kırsal kesimlerde de tahıl, koyun, keçi vb. küçükbaş verilerek hoca istihdam edilirdi. Ziyaret ettiğimiz bir diğer STK olan Kırgızistan Eğitim Kültür ve Dostluk Derneği Başkanlığı oldu. Ülkemizde hizmetleri bilinen kurs ve tahsil çağında ki talebelerin dernekleri paralelindeki bir hizmet grubu olduğunu öğrendik. Gerek başkent Bişkek te gerekse büyük köy kasabalarda açtıkları kurs yurt ve yetimhaneler vb. kurumlarla binlerce fakir fukara yetim çocuk ve gençlere hem eğitim hem öğretim vererek hem de manevi anlamda değerler eğitimi vermek suretiyle bir hizmetin öncülüğünü ve hamallığını üstlenmiş görünüyorlar. Devletin benzeri kurumlarda vermiş olduğu hizmetlerin kalite ve seviyesi bir tarafta bu idealist insanların verdiği barınma eğitim hizmetlerinin mekân tertip ve düzen anlamında ki kalitesi Tiyanşan dağları gibi fark atarak öbür tarafta duruyor. Eğer bakar kör değilseniz bu sosyal fiili gerçekleri yerinde müşahede ediyorsunuz. Ne acıdır ki ülkemizde bile şucu bucu diye yaftaladığımız bu hizmet ehli insanlar 70 senelik ateist dinsiz bir şarkın dişlerinde ezilmiş votkayı bile besmeleyle yudumlayan talihsiz bir çok ana babanın evlatlarını karınca kararınca eğitmeye manevi eğitimle içkiden, kumardan, fuhuştan vb. kötülüklerden uzak tutmaya çalışıyorlar.İşlerin aslını ve günümüz sosyal hayatın gerçeklerini ve hele de yeni orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde yetişen neslin durumunu görmeyen bir takım Münevver-aydın geçinen takımın yaygaralarına kulak asmamak lazım diyoruz. 18 Ağustos 2023 Cuma günü namaz için uluslararası Manas Üniversitesi ilahiyat fakültesi yakınında ki büyük camiye gittik, halka da açık olduğu için yaz tatili olduğu halde lebaleb doluydu. Vaaz veren hocanın vaazı Kırgız şivesinde olduğu halde %90 anlaşıldı diyebiliriz. İmam hatip aynen ülkemizde ki usulde hutbeyi okudu ve cuma namazını kıldırdı. Namazı mütakip ayaküstü imamla tanıştım. Adının önce Şahin Erdem şeklinde anladığım hocanın (aksan farkı) Şah-ı Merdan olduğunu öğrenince tebessüm ettik ve üniversiteden randevum olduğunu söyleyerek veda ettik. Aynı gün saat 14:00 civarında Manas Üniversitesi rektörlüğüne gittik. Aslen Erzurumlu olan rektörü profesör doktor Alpaslan Ceylan görev için Türkiye’de olduğu için vekaleten başdanışmanı ve iktisat fakültesi dekanı profesör doktor Serhat Burmaoğlu Bey bizi kapıda karşıladı. Aldığımız bilgilere göre Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında eğitim ve kültür bakımından ilişkileri geliştirmek maksadıyla 1995’te anlaşma ile kurulmuş ve 1997-98 yılında öğretim başlamış. Eğitim Türkçe ve Kırgızcadır. Sekiz fakülte, dört yüksekokul, iki Enstitü, bir meslek yüksek okulu ve 25.558 lisans öğrencisi vardır. Eğitim öğretim ücretsizdir. Özel statülü bir devlet üniversitesidir. Kuruluşundan beri bütün masrafları T.C Devletince karşılanmaktadır. Hocanın ifadesine göre her sene ortalama 25 milyon dolar devletimiz tarafından harcama yapılıyor. Genel Değerlendirme : Bir ülkeye enine boyuna her yönüyle incelemek ve değerlendirmek için birkaç gün elbette yeterli değildir. Fakat dikkatle yapılan gözlemler, ziyaret ettiğimiz bazı resmi kurumlar ile STK’ larının ifade ettikleri hususlar size bazı ipuçları vermekte, objektif bakış açılarıyla genel bir manzara ortaya koymaktadır. Sovyet sisteminin dağılmasıyla 1991 yılından itibaren bağımsızlıklarına kavuşan diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden birisi olan, Kırgızistan’da müstakilliğini ilan etmiş ve diğer Türk cumhuriyetlerine olduğu gibi Kırgızistanı’da ilk resmen tanıyan Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Türkiye ile kardeş Türk cumhuriyetleri arasındaki en ciddi toplantı 30-31 Ekim 1992 tarihinde Ankara’da cumhurbaşkanları düzeyinde yapılmıştır. Devlet başkanlarının ortaklaşa imzaladıkları Ankara bildirisinde, ekonomik, sosyal ve kültürel her alanda işbirliğinin yapılması konusunda tam bir fikir birliğine varmışlardı. Bugün aradan yaklaşık 30 sene geçti. Ticari, ekonomik, finans, eğitim, kültür ve sosyal alanlarda yüzlerce anlaşmalar-protokoller yapılarak ilişkilerde büyük mesafeler alındı. İhracat-ithalat rakamları giderek artıyor. İş adamlarımız yatırımlarına devam ediyorlar. Merhum Özal’ın talimatıyla 24 Ocak 1992’de kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı(TİKA) aracılığı ile bütün kardeş cumhuriyetlerde, altyapı, restorasyon hizmetleri, kültür yardım ve çalışmaları devam ediyor. Karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliği ruhuna uygun olarak istikrarlı şekilde artarak gelişmesini arzu ediyoruz. Şurası tarihi bir gerçektir ki Sovyet zülüm döneminde, kardeş cumhuriyetlerde otonom ve muhtar idareler içinde yaşayan Müslüman Türk haklarının başta dilinde,kültür hayatında, tarihinde ve en önemlisi dini inançların da inanılmaz tahrifat yapılmıştır. Bunlara ilaveten bir de bütün halklar maddi açıdan iliğine kadar sömürülmüş ve boğaz tokluğuna köle gibi bir avuç elit-tabakaya-Polit büroya hizmet ettirilmiştir. Bütün bu zalim uygulamaların eserlerini ekonomik ve sosyal-kültürel hayatta izlemek mümkündür. Bişkek’in cadde ve bulvarlarında gezen insan kalabalıklarına dikkatle bakıldığında; özgürlük ve bağımsızlık ortamında , kendilerine özgüven gelmiş bir psikolojik ve sosyal rahatlama ortamında hissettiklerini gözlemliyorsunuz. Tabii aradan 30 sene gibi kısa bir dönem geçirmiştir. Yeni bir nesil gelmiş. Yeni genç nesil aynen bizim genç neslimiz gibi rahat, serbest, gamsız tasasız bir şekilde hayatın gençliğin tadını çıkarma havasındalar. Ne de olsa hız ve haz çağını yaşıyorlar. Kırsal kesim tarım ve hayvancılıkla daha çok geçimlerini sağlıyor. Bişkek de ise, ticari hayat daha önde gözüküyor. Sanayi kuruluşlarının fazla olduğu söylenemez. Pek çoğu eski teknoloji ürünü ve Sovyet dönemlerinden kalma. Bir kısım sanayi kuruluşları Türk ve yabancı iş adamları tarafından satın alınmış veya kiralanmış yeni teknoloji ile faaliyet gösteriyormuş. Uygur asıllı Türk soydaş işadamlarının ciddi yatırım ve hizmetlerinin olduğunu öğrendik. Bişkek merkezinde kubbeleri ve minareleri altın sarısı kaplamalı olan, öğle vakit namazı eda ettiğimizi Kaşgari Mahmut Camiisinin ,şehrin önemli bir merkezi konumunda olduğunu hissediyorsunuz. Yine başkente 70 km mesafede Tokmok şehri yakınında Buruna Hotel ile piknik-Mesire park alanındaki yatırımların Uygurlu zengin işadamlarınca işletildiğini bizzat giderek gördük. Dini sosyal hayat alanında ciddi bir uyanış ve özlerine dönüş olduğunu rehberimiz iş insanı Bayram Bey bize ifade etti. Aynen ülkemizde olduğu gibi Ramazan-Kurban bayram namazlarının cadde-sokaklara taşarak kılındığı ve cuma cemaatininde hayli kalabalık olduğu ifade edilmektedir. Yasalara bağlı kalındığı ve kendi güvenliklerine bir tehdit oluşturmadığı sürece, Kırgız devletinin dini hizmet veren kurum-kuruluşlara pek müdahale etmediği anlaşılıyor. Türkiye’den destek olan bazı dini cemaat ve toplulukların yanında, DUNGAN lar adı verilen, Arab-Çin karışımı melez bir nüfusunda Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da yaşadığını öğrendik. Ehlisünnet anlayışına ve Hanefi mezhebine bağlılarmış ve genellikle kapalı toplum olarak kendi aralarında evlilik yapıyorlarmış. Bunun dışında İran ve Suudi Arabistan’ın da destek verdiği grupların da olduğunu hatırlatmak gerekir. Merhum, eğitimci, mütefekkir idealist Gaspıralı İsmail Bey’in rüyası olan: Türk dünyasının dil-kültür ve eğitim alanında birleşmesi ülküsüne tam olarak kavuşamadığımız gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çünkü dilde, fikirde ve işte birlik prensibi hayata geçirilemedi. Dil-alfabe-lugât işbirliği protokolü çalışmaları sonuca ulaştırılamadı. Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan Latin alfabesine geçiş yaptı, diğerleri Kril alfabesi ile okuyor-yazıyor ve ana dili gibi Rusça konuşuyor. Rusça ve Kırgızca iki ana dili olmuş. Soralım kendimize, bağımsız-egemen bir hür devletin bayrağı bir, vatani bir olur da ana dili 2 türlü olur mu? Bu fiili oluşumu, devletin en büyük makamında oturanı, Bakanları, Başbakanları, siyasetçileri, akademisyen-bilim adamları-iş ve kültür insanları kısacası vatanını seven her insanın düşünmesi gerekir.  
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2024 - Pazar
E. Vali Murat Yıldırım

Kırgızistan Bişkek Notları

16 Ağustos 2022 Çarşamba günü THY’nin tarifeli uçağı ile Kırgızistan’ın başkenti Bişkek’e uçtum.20:40 da kalkan uçağımız Perşembe sabahı 04:45 civarında uluslararası Manas Havalimanı’na indi. İstanbul ile Bişkek arasında tam 3 saat zaman farkı var. Yani bizden 3 saat ilerdeler. Bagajı beklemeden görevlilere mescidi sordum gösterdiler, sabah namazını eda edip tekrar bagaj alım bölümüne geçtim. Manas havalimanı bizim İstanbul havalimanının yanında adeta bir küçük meydan görünümünde. Meslek hayatımızın üç senesini Ankara Esenboğa ve İstanbul Atatürk havalimanlarında geçirmiş birisi olarak çok rahat gözlem yapma imkânım oldu. Bizi sabahın alacakaranlığında, çıkışta bekleyen rehberim aslen Muğla Fethiyeli iş adamı Bayram Demir beyle buluşup 32 kilometrelik bir yolculuktan sonra otelimize yerleşip biraz istirahate çekildik. Öğleden sonra rehberimiz Bayram beyle beraber Bişkek’te ziyaretlere başladık. Bişkek, Kırgızistan’ın başkentidir. Yaklaşık 1 milyon nüfusa sahiptir 1925’te Kokand Özbek hanı Bişkek’te bir kale inşa etmiştir. 1862’de Ruslar bölgeyi ve kaleyi ele geçirerek han hakimiyetine son vermiştir. Bölge garnizon olarak kullanılmış ve ismine de Pishpek demişler, bölge Rus köylülerine verilerek gelişmesi sağlanmıştır. 1926’da Mihail Frunze’nin ismi verilmiş ve Frunze olarak kalmıştır. 1991’e kadar Kırgız Sovyet Cumhuriyeti’nin başkenti olmuş birlikte olduktan sonra Bişkek olarak değiştirilmiş ve Kırgızistan’ın başkenti olmuştur. İlk ziyaretimizde Ata Beyit anıtı denilen bölgeye yaptık. Girişte askerlerin bekleme denen kontrol noktasında bilet aldıktan sonra alana intikal ettik. Bu bir nevi şehitlik olan yer Bişkek’e 30 km uzaklıktadır. Anıt 2000 yılında ziyareti açılmıştır . Atalarımızın mezarı anlamına gelmektedir. Toplu mezar niteliği taşımaktadır. Sovyet zülüm döneminde Kırgız halkının aydınları öldürülüp kireç kuyularına gömülmüştür. Törekul Aytmatov’da burada bulunmaktadır. Halk düşmanı ilan edilerek önce gözaltına alınmış daha sonra idam edilmiştir. 1991’de con-taş köyünde toplu mezar tespit edilerek baba Törekul ve diğer idam edilenlerin cesetleri bulunmuş ve akabinde Ata Beyit adıyla bu anıt-mezar inşa edilmiş, cesetler buraya nakledilmiştir. 1915 yıllarında Kırgız isyanını bastırmak için “yedi su isyanı” büyük kuvvet kullanan Sovyet katliamında hayatını kaybeden ve bu bölgeden doğu Türkistan’a kaçan binlerce masum ve günahsız halkın yaşadıkları acı olayları unutmamak için kabartma şeklinde anıt inşa edilmiştir.


Eserleri yaklaşık 200 dile çevrilmiştir. Unesco’nun verilerine göre dünyada eserleri en çok basılıp satılan yazardır. Mesela ülkemizde bile” Toprak Ana ve Gün Olur Asra Bedel adlı romanlarını okuyanların sayısı hayli fazladır. Aytmatov’un beyaz anıtının yanında ayrıca bir kitabe var ve üzerinde Kırgızca yazara ait bir cümle yazılmış. Dişi Kurdun Rüyaları adlı eserinde yer verilmiş özlü söz şöyledir:” insana en zor olan her gün insan-adam olabilmektir”. Bilenler bilir ki Erzurum’un yetiştirdiği güzide bilge, Allah(cc) dostu Alvarlı Efe namlı M.Lütfi Efendi de bu hakikati” Allah(cc) bizi insan eyleye” diyerek ne güzel dile getirmiştir Cenabı hak cümlesine rahmet eylesin. Demek ki gönül dünyaları bir olan insanların aralarında sıra dağlar kadar mesafe ve zaman farkına rağmen aynı duyguları paylaşır ve aynı cümleleri dile getirirler. Öğleden sonra Kırgız Devlet Tarih Müzesini ziyaret ettik. Eskiden Lenin müzesi olarak bilinirmiş. Ala-too Meydanı’nda bulunan müze 1926’da kurulmuş 8 bin metre² alanda hizmet veren müzede 90.000 parça tarihi ve kültürel eser sergileniyor. 19. ve 20. yüzyıldan kalmış bir etnografik sergiden mevcut olup orta Asya’nın en büyük müzelerinden birisi kabul edilmektedir. Müzeyi gezdikten sonra Ala-too meydanı denen şehrin ortasında ki anıtı inceledik. 1984’te Sovyet Kırgız Cumhuriyeti’nin altıncı yıldönümünü kutlamak için kurulmuş Lenin heykeli varmış bu meydanın ortasında. Bağımsızlıktan sonra 2011’de Erkinlik heykeli anlamında bağımsızlığın 20. yıl dönümü şerefine 10-15 metre yüksekliğinde manas heykeli yapılarak açılmıştır.

Yaz tatili münasebetiyle ziyaret ederek tanışmak arzu ettiğimiz bazı makam ne mercilere gitme fırsatı bulamadık. Randevu alabildiğimiz yerlerden birisi bütün müftülük teşkilatlarının bağlı olduğu ve onların üstünde sayılan Kırgızistan Din İşleri Yüksek Kurulu diyebileceğimiz makamı oldu. Heyet başkanı olan Abdulmenaf Beyi ziyaret ettik. Rehberliği ve tercümanlığı hem Bayram Bey hem de Özel kalem müdürlüğü yapan ilahiyat fakültesi mezunu Akılbek adlı genç arkadaşımız yaptılar. Yaptıkları hizmetleri anlattılar. Kendilerine seyahat kitabımı ve İngilizce Türkçe kısa kitapçığımı hediye ettim çok memnun kaldılar.

Kardeş Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde dil ve alfabe birliği sağlandığında tercümana ihtiyaç olmadan konuşma imkanına kavuşma ümidin de olduğumuzu bu amaç için herkesin elinden geleni yapması gerektiği konusunda aynı fikirde olduğumuzu gördük. Bu konuda merhum Gaspırali İsmail Bey’in “dilde fikirde ve işte birlik” prensibinin yol gösteren bir harita olduğunu dile getirdik. Kırgızistan’da görev yapan cami imam hatipler ve din görevlilerine devletten bir tek kuruş ücret maaş verilmediğini bütün giderlerin hayırsever işadamları ve cemaatten toplandığını hayretle öğrendik. Bu sistemin din görevlilerini gayrete getirip çok azimle çalışmaya gittiğini ifade ettiler. Biz de diyanet teşkilatımız da böyle bir sistemi ücret düzenini uygulamaya koyarsanız acaba nasıl bir sonuca ulaşırsınız. Benim şahsi düşünceme göre kadrolu görevlileriniz %75 %80 ni işlerini bırakır başka iş ve mesleklere yönelirler. Malumunuzdur eskiden hocaların iaşesi ibadesi tamamen köy ve kasabalarda cami cemaatinden karşılanır kırsal kesimlerde de tahıl, koyun, keçi vb. küçükbaş verilerek hoca istihdam edilirdi. Ziyaret ettiğimiz bir diğer STK olan Kırgızistan Eğitim Kültür ve Dostluk Derneği Başkanlığı oldu. Ülkemizde hizmetleri bilinen kurs ve tahsil çağında ki talebelerin dernekleri paralelindeki bir hizmet grubu olduğunu öğrendik. Gerek başkent Bişkek te gerekse büyük köy kasabalarda açtıkları kurs yurt ve yetimhaneler vb. kurumlarla binlerce fakir fukara yetim çocuk ve gençlere hem eğitim hem öğretim vererek hem de manevi anlamda değerler eğitimi vermek suretiyle bir hizmetin öncülüğünü ve hamallığını üstlenmiş görünüyorlar. Devletin benzeri kurumlarda vermiş olduğu hizmetlerin kalite ve seviyesi bir tarafta bu idealist insanların verdiği barınma eğitim hizmetlerinin mekân tertip ve düzen anlamında ki kalitesi Tiyanşan dağları gibi fark atarak öbür tarafta duruyor. Eğer bakar kör değilseniz bu sosyal fiili gerçekleri yerinde müşahede ediyorsunuz. Ne acıdır ki ülkemizde bile şucu bucu diye yaftaladığımız bu hizmet ehli insanlar 70 senelik ateist dinsiz bir şarkın dişlerinde ezilmiş votkayı bile besmeleyle yudumlayan talihsiz bir çok ana babanın evlatlarını karınca kararınca eğitmeye manevi eğitimle içkiden, kumardan, fuhuştan vb. kötülüklerden uzak tutmaya çalışıyorlar.İşlerin aslını ve günümüz sosyal hayatın gerçeklerini ve hele de yeni orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde yetişen neslin durumunu görmeyen bir takım Münevver-aydın geçinen takımın yaygaralarına kulak asmamak lazım diyoruz. 18 Ağustos 2023 Cuma günü namaz için uluslararası Manas Üniversitesi ilahiyat fakültesi yakınında ki büyük camiye gittik, halka da açık olduğu için yaz tatili olduğu halde lebaleb doluydu. Vaaz veren hocanın vaazı Kırgız şivesinde olduğu halde %90 anlaşıldı diyebiliriz. İmam hatip aynen ülkemizde ki usulde hutbeyi okudu ve cuma namazını kıldırdı. Namazı mütakip ayaküstü imamla tanıştım. Adının önce Şahin Erdem şeklinde anladığım hocanın (aksan farkı) Şah-ı Merdan olduğunu öğrenince tebessüm ettik ve üniversiteden randevum olduğunu söyleyerek veda ettik. Aynı gün saat 14:00 civarında Manas Üniversitesi rektörlüğüne gittik. Aslen Erzurumlu olan rektörü profesör doktor Alpaslan Ceylan görev için Türkiye’de olduğu için vekaleten başdanışmanı ve iktisat fakültesi dekanı profesör doktor Serhat Burmaoğlu Bey bizi kapıda karşıladı. Aldığımız bilgilere göre Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında eğitim ve kültür bakımından ilişkileri geliştirmek maksadıyla 1995’te anlaşma ile kurulmuş ve 1997-98 yılında öğretim başlamış. Eğitim Türkçe ve Kırgızcadır. Sekiz fakülte, dört yüksekokul, iki Enstitü, bir meslek yüksek okulu ve 25.558 lisans öğrencisi vardır. Eğitim öğretim ücretsizdir. Özel statülü bir devlet üniversitesidir. Kuruluşundan beri bütün masrafları T.C Devletince karşılanmaktadır. Hocanın ifadesine göre her sene ortalama 25 milyon dolar devletimiz tarafından harcama yapılıyor.

Genel Değerlendirme :

Bir ülkeye enine boyuna her yönüyle incelemek ve değerlendirmek için birkaç gün elbette yeterli değildir. Fakat dikkatle yapılan gözlemler, ziyaret ettiğimiz bazı resmi kurumlar ile STK’ larının ifade ettikleri hususlar size bazı ipuçları vermekte, objektif bakış açılarıyla genel bir manzara ortaya koymaktadır.

Sovyet sisteminin dağılmasıyla 1991 yılından itibaren bağımsızlıklarına kavuşan diğer Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden birisi olan, Kırgızistan’da müstakilliğini ilan etmiş ve diğer Türk cumhuriyetlerine olduğu gibi Kırgızistanı’da ilk resmen tanıyan Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Türkiye ile kardeş Türk cumhuriyetleri arasındaki en ciddi toplantı 30-31 Ekim 1992 tarihinde Ankara’da cumhurbaşkanları düzeyinde yapılmıştır. Devlet başkanlarının ortaklaşa imzaladıkları Ankara bildirisinde, ekonomik, sosyal ve kültürel her alanda işbirliğinin yapılması konusunda tam bir fikir birliğine varmışlardı. Bugün aradan yaklaşık 30 sene geçti. Ticari, ekonomik, finans, eğitim, kültür ve sosyal alanlarda yüzlerce anlaşmalar-protokoller yapılarak ilişkilerde büyük mesafeler alındı. İhracat-ithalat rakamları giderek artıyor. İş adamlarımız yatırımlarına devam ediyorlar. Merhum Özal’ın talimatıyla 24 Ocak 1992’de kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı(TİKA) aracılığı ile bütün kardeş cumhuriyetlerde, altyapı, restorasyon hizmetleri, kültür yardım ve çalışmaları devam ediyor. Karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliği ruhuna uygun olarak istikrarlı şekilde artarak gelişmesini arzu ediyoruz. Şurası tarihi bir gerçektir ki Sovyet zülüm döneminde, kardeş cumhuriyetlerde otonom ve muhtar idareler içinde yaşayan Müslüman Türk haklarının başta dilinde,kültür hayatında, tarihinde ve en önemlisi dini inançların da inanılmaz tahrifat yapılmıştır.

Bunlara ilaveten bir de bütün halklar maddi açıdan iliğine kadar sömürülmüş ve boğaz tokluğuna köle gibi bir avuç elit-tabakaya-Polit büroya hizmet ettirilmiştir. Bütün bu zalim uygulamaların eserlerini ekonomik ve sosyal-kültürel hayatta izlemek mümkündür.

Bişkek’in cadde ve bulvarlarında gezen insan kalabalıklarına dikkatle bakıldığında; özgürlük ve bağımsızlık ortamında , kendilerine özgüven gelmiş bir psikolojik ve sosyal rahatlama ortamında hissettiklerini gözlemliyorsunuz. Tabii aradan 30 sene gibi kısa bir dönem geçirmiştir. Yeni bir nesil gelmiş. Yeni genç nesil aynen bizim genç neslimiz gibi rahat, serbest, gamsız tasasız bir şekilde hayatın gençliğin tadını çıkarma havasındalar. Ne de olsa hız ve haz çağını yaşıyorlar. Kırsal kesim tarım ve hayvancılıkla daha çok geçimlerini sağlıyor. Bişkek de ise, ticari hayat daha önde gözüküyor. Sanayi kuruluşlarının fazla olduğu söylenemez. Pek çoğu eski teknoloji ürünü ve Sovyet dönemlerinden kalma. Bir kısım sanayi kuruluşları Türk ve yabancı iş adamları tarafından satın alınmış veya kiralanmış yeni teknoloji ile faaliyet gösteriyormuş.

Uygur asıllı Türk soydaş işadamlarının ciddi yatırım ve hizmetlerinin olduğunu öğrendik. Bişkek merkezinde kubbeleri ve minareleri altın sarısı kaplamalı olan, öğle vakit namazı eda ettiğimizi Kaşgari Mahmut Camiisinin ,şehrin önemli bir merkezi konumunda olduğunu hissediyorsunuz. Yine başkente 70 km mesafede Tokmok şehri yakınında Buruna Hotel ile piknik-Mesire park alanındaki yatırımların Uygurlu zengin işadamlarınca işletildiğini bizzat giderek gördük.

Dini sosyal hayat alanında ciddi bir uyanış ve özlerine dönüş olduğunu rehberimiz iş insanı Bayram Bey bize ifade etti. Aynen ülkemizde olduğu gibi Ramazan-Kurban bayram namazlarının cadde-sokaklara taşarak kılındığı ve cuma cemaatininde hayli kalabalık olduğu ifade edilmektedir. Yasalara bağlı kalındığı ve kendi güvenliklerine bir tehdit oluşturmadığı sürece, Kırgız devletinin dini hizmet veren kurum-kuruluşlara pek müdahale etmediği anlaşılıyor.

Türkiye’den destek olan bazı dini cemaat ve toplulukların yanında, DUNGAN lar adı verilen, Arab-Çin karışımı melez bir nüfusunda Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da yaşadığını öğrendik. Ehlisünnet anlayışına ve Hanefi mezhebine bağlılarmış ve genellikle kapalı toplum olarak kendi aralarında evlilik yapıyorlarmış. Bunun dışında İran ve Suudi Arabistan’ın da destek verdiği grupların da olduğunu hatırlatmak gerekir.

Merhum, eğitimci, mütefekkir idealist Gaspıralı İsmail Bey’in rüyası olan: Türk dünyasının dil-kültür ve eğitim alanında birleşmesi ülküsüne tam olarak kavuşamadığımız gerçeğiyle karşı karşıyayız. Çünkü dilde, fikirde ve işte birlik prensibi hayata geçirilemedi. Dil-alfabe-lugât işbirliği protokolü çalışmaları sonuca ulaştırılamadı. Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan Latin alfabesine geçiş yaptı, diğerleri Kril alfabesi ile okuyor-yazıyor ve ana dili gibi Rusça konuşuyor. Rusça ve Kırgızca iki ana dili olmuş. Soralım kendimize, bağımsız-egemen bir hür devletin bayrağı bir, vatani bir olur da ana dili 2 türlü olur mu? Bu fiili oluşumu, devletin en büyük makamında oturanı, Bakanları, Başbakanları, siyasetçileri, akademisyen-bilim adamları-iş ve kültür insanları kısacası vatanını seven her insanın düşünmesi gerekir.

 

Yazıya ifade bırak !
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.