Yusuf Özkan Özburun
Köşe Yazarı
Yusuf Özkan Özburun
 

Konut Değil Mesken

Bunca gürültü ve patırtının ortasında, modern insanın en çok ihtiyacı olan şeyin bu ‘maddi varlığını bir süreliğine unutma’ olduğunu iddia edebilirim. Çağın bunca maddi ve manevi uyuşturucu’yu, sapkınlığı, eğlence düşkünlüğünü, sahte ayinler tertiplemesini, garip ritüeller icat edip dolaşıma sokmasını bu ihtiyaca dayandırmalıyız belki de. Yunus’un kendine ‘miskin’ deyişini bir türlü kavrayamayan ‘dil gürültüsü’ne saplanıp kalmış herifler, miskinliği tembellikle, hımbıllıkla, ataletle, üretken olmamakla yaftalayıp rahatlamayı tercih ettiler. Halbuki miskin aynı zamanda sükuneti kendine yol bellemiş kişi demektir. Dinginlik içre meskun bulunan kişiye miskin diyoruz. Miskin dingindir, çünkü nerede duracağını bilir. Hareketin kendinden uzaklaşmak için bir kaçış değil, bizzat kendine dönmek için bir tür hazırlık faaliyeti demek olduğunun bilincindedir. Miskin hareket eder, fakat bu hareket, sükunete ermek için, ruhun ve kalbin uyanması için bir çaba niteliği taşır. Modern Batı uygarlığını hazırlayanların çoğunun, değişik türlerdeki cafelerde yuvalanmış aksiyoner aydın ya da yarı aydınlar olduğunu bir kez daha hatırlarsak, bunun karşısında İnsan Medeniyeti’nin miskin insanların şekillendirdiği bir ‘mesken’ medeniyeti olduğunu söyleyebiliriz. Hicret ve Cihad gibi haller haricinde Hazret-i Peygamber, her ikisi de meskeni olan Ev’iyle Mescid’i arasında sükunet dokuyan bir İnsan’dı. Erkam’ın Evi’ne sığındıysa, bilelim ki, orayı ‘hakikat’in sakince düşünülüp paylaşıldığı bir mesken eylediğindendir. Bir sahabesinin evine gittiyse, bilelim ki, oraya Kelam’ı, Tefekkürü, Sohbeti, İnsan Sıcağını götürüp ‘sekine’ inmesine vesile olduğundandır. Hazret-i Mevlana’yı, başı sağ omzuna eğik bir vaziyette meskeninin bahçesindeki bir ağacın altında daimi bir ‘dalgınlık’, daimi bir ‘huşu’ halinde derin derin tefekkür eden bir insan olarak tarif ediyor kimi kitaplar. Yedi yüz yılı aşkın bir süredir irşadı devam ediyorsa, hala insanların bir teselli bulmak için suyundan içmeye eğildiği bir vaha olmayı sürdürüyorsa, zihinlerde, kalplerde derinden ve köklü bir devrim yapmaya devam eden bu ‘eylemci’nin eyleminin niteliğini iyi anlamak durumundayız: Miskinlik gibi görünen hareket, hareket gibi görünen miskinlik. Sükunete varmak için hareket, en büyük hareketi netice veren sükunet… İnsan Medeniyeti’nde, evlerin (meskenlerin) dışının neden alabildiğine mütevazı, buna karşın içlerinin her bakımdan neden zengin ve doyumlu olduğunu yenibaştan düşünmemiz gerekiyor. Avrupa’nın sükuneti evin dışında arayan cafe ve eğlence kültürünün öldürücü mikrobu yakamıza yapışana kadar, kahvehanelerin birer düşünce ve sükunet yuvası anlamında kıraathane olduğunu unutmamak icap ediyor. Yani, İnsan Medeniyeti’nin günlük hayatında insanın rahatlayıp huzur bulduğu yer eviydi. Öyle ki evi dışında bir yere gidecekse (kıraathane gibi) orayı da bir tür mesken haline getiriyordu. Kaldı ki o dönemler için sabah namazından sonra işini ‘bismillah’ diyerek açan bir nalbant, çımacı, balıkçı ya da kunduracı umumiyetle akşam namazından evvel meskenine çekiliyor, hanesinde hane halkıyla hoş beş ediliyor, Kitab’ın orta yerinden bir şeyler okunuyor, karşılıklı nezih bir sohbet kotarılıyor, daha sonra mum ışığında ya kitabet ya da kıraat eylenip sakince uykuya varılıyordu. Orada Haremlik ve Selamlık vardı ve ‘Haremlik de bir yanımız, Selamlık da bir yanımız sükunet bulur’du… Bugünün göbeği dışarıya atılmış erkeği, okul dönüşü internet cafeye kaçıp ‘etüde kaldım’ diyen çocuğu, daracık konutlarının metrekaresini genişletmekle ya da koltuk takımlarını yenilemekle huzur bulacağını sanan kadını, ömrünün en güzel demlerini kahvehane veya cafe köşelerinde onunla bununla ‘kesişip’ zaman öldürmekle geçiren genci, eve dönmeli, orayı bir konut değil bir mesken haline getirmenin yollarını aramalıdır. Sükunet, huzur, saadet oradadır, Medeniyet oradadır. Ey İnsan! Titre ve evine dön!
Ekleme Tarihi: 07 Şubat 2024 - Çarşamba
Yusuf Özkan Özburun

Konut Değil Mesken

Bunca gürültü ve patırtının ortasında, modern insanın en çok ihtiyacı olan şeyin bu ‘maddi varlığını bir süreliğine unutma’ olduğunu iddia edebilirim. Çağın bunca maddi ve manevi uyuşturucu’yu, sapkınlığı, eğlence düşkünlüğünü, sahte ayinler tertiplemesini, garip ritüeller icat edip dolaşıma sokmasını bu ihtiyaca dayandırmalıyız belki de.

Yunus’un kendine ‘miskin’ deyişini bir türlü kavrayamayan ‘dil gürültüsü’ne saplanıp kalmış herifler, miskinliği tembellikle, hımbıllıkla, ataletle, üretken olmamakla yaftalayıp rahatlamayı tercih ettiler. Halbuki miskin aynı zamanda sükuneti kendine yol bellemiş kişi demektir. Dinginlik içre meskun bulunan kişiye miskin diyoruz. Miskin dingindir, çünkü nerede duracağını bilir. Hareketin kendinden uzaklaşmak için bir kaçış değil, bizzat kendine dönmek için bir tür hazırlık faaliyeti demek olduğunun bilincindedir. Miskin hareket eder, fakat bu hareket, sükunete ermek için, ruhun ve kalbin uyanması için bir çaba niteliği taşır.

Modern Batı uygarlığını hazırlayanların çoğunun, değişik türlerdeki cafelerde yuvalanmış aksiyoner aydın ya da yarı aydınlar olduğunu bir kez daha hatırlarsak, bunun karşısında İnsan Medeniyeti’nin miskin insanların şekillendirdiği bir ‘mesken’ medeniyeti olduğunu söyleyebiliriz. Hicret ve Cihad gibi haller haricinde Hazret-i Peygamber, her ikisi de meskeni olan Ev’iyle Mescid’i arasında sükunet dokuyan bir İnsan’dı. Erkam’ın Evi’ne sığındıysa, bilelim ki, orayı ‘hakikat’in sakince düşünülüp paylaşıldığı bir mesken eylediğindendir. Bir sahabesinin evine gittiyse, bilelim ki, oraya Kelam’ı, Tefekkürü, Sohbeti, İnsan Sıcağını götürüp ‘sekine’ inmesine vesile olduğundandır.

Hazret-i Mevlana’yı, başı sağ omzuna eğik bir vaziyette meskeninin bahçesindeki bir ağacın altında daimi bir ‘dalgınlık’, daimi bir ‘huşu’ halinde derin derin tefekkür eden bir insan olarak tarif ediyor kimi kitaplar. Yedi yüz yılı aşkın bir süredir irşadı devam ediyorsa, hala insanların bir teselli bulmak için suyundan içmeye eğildiği bir vaha olmayı sürdürüyorsa, zihinlerde, kalplerde derinden ve köklü bir devrim yapmaya devam eden bu ‘eylemci’nin eyleminin niteliğini iyi anlamak durumundayız: Miskinlik gibi görünen hareket, hareket gibi görünen miskinlik. Sükunete varmak için hareket, en büyük hareketi netice veren sükunet…

İnsan Medeniyeti’nde, evlerin (meskenlerin) dışının neden alabildiğine mütevazı, buna karşın içlerinin her bakımdan neden zengin ve doyumlu olduğunu yenibaştan düşünmemiz gerekiyor. Avrupa’nın sükuneti evin dışında arayan cafe ve eğlence kültürünün öldürücü mikrobu yakamıza yapışana kadar, kahvehanelerin birer düşünce ve sükunet yuvası anlamında kıraathane olduğunu unutmamak icap ediyor. Yani, İnsan Medeniyeti’nin günlük hayatında insanın rahatlayıp huzur bulduğu yer eviydi. Öyle ki evi dışında bir yere gidecekse (kıraathane gibi) orayı da bir tür mesken haline getiriyordu. Kaldı ki o dönemler için sabah namazından sonra işini ‘bismillah’ diyerek açan bir nalbant, çımacı, balıkçı ya da kunduracı umumiyetle akşam namazından evvel meskenine çekiliyor, hanesinde hane halkıyla hoş beş ediliyor, Kitab’ın orta yerinden bir şeyler okunuyor, karşılıklı nezih bir sohbet kotarılıyor, daha sonra mum ışığında ya kitabet ya da kıraat eylenip sakince uykuya varılıyordu. Orada Haremlik ve Selamlık vardı ve ‘Haremlik de bir yanımız, Selamlık da bir yanımız sükunet bulur’du…

Bugünün göbeği dışarıya atılmış erkeği, okul dönüşü internet cafeye kaçıp ‘etüde kaldım’ diyen çocuğu, daracık konutlarının metrekaresini genişletmekle ya da koltuk takımlarını yenilemekle huzur bulacağını sanan kadını, ömrünün en güzel demlerini kahvehane veya cafe köşelerinde onunla bununla ‘kesişip’ zaman öldürmekle geçiren genci, eve dönmeli, orayı bir konut değil bir mesken haline getirmenin yollarını aramalıdır. Sükunet, huzur, saadet oradadır, Medeniyet oradadır.

Ey İnsan! Titre ve evine dön!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yuzyilgazetesi.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.